Ceza Usul Hukuku

Ceza Muhakemesine İlişkin Genel Bilgiler

Ceza muhakemesinin tarihsel gelişimi çeşitli aşamalardan geçerek günümüze kadar ulaşmıştır. Bu aşamalarda bazı ihtiyaçların giderilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçlar; suçlunun cezalandırılması, sanığın haklarının korunması ve maddi gerçeğe ulaşmaktır. Günümüzde bunlara ek olarak ceza muhakemesinin başlıca amaçları arasında demokratik toplum düzenini korumak da vardır.

Toplumun düzenini bozan bir fiil olan suç işlendikten, faili bulunup, adil bir şekilde, hukuka uygun olarak yargılandıktan sonra, hak ettiği cezaya çarptırılması için yapılan yargısal faaliyete ceza muhakemesi denir.

Maddi ceza hukuku hangi fiillerin suç oluşturduğunu ve hangi yaptırımların uygulanacağı ile ilgilenirken, usulü ceza hukuku yani ceza muhakemesi suçun nasıl araştırılacağını, soruşturmanın ve kamu davasının nasıl açılıp, tahkikatın nasıl takip edileceği ile ilgilenir. Bu sayede fiilin kim tarafından nasıl işlendiği konusunda sağlıklı bilgiye ulaşılarak maddi ceza hukuku ile belirlenen kuralların somut olaya uygulanması sağlanır.

İçindekiler

Ceza Muhakemesinde Suçlunun Cezalandırılması Amacı

Bu gayenin hüküm sürdüğü zamanlarda ceza muhakemesi suçlunun cezalandırılması için bir araçtı. Sanığın suçlu olduğu önceden kabul ediliyor, sanık ile suçlu birbirinin yerine kullanılıyordu.

Sanığın suçlu olup olmadığının tespiti ve beraatı ihtimali, gayeye aykırı sayılıyordu.

Ceza Muhakemesinde Sanığın Korunması Amacı

Sanığın korunması amacı, on sekizinci yüzyılın ikici yarısında etkili liberal düşüncenin ve devlet gücünün kötüye kullanılmasının önlenmesini amaçlayan, bireyi koruyan bir ceza muhakemesi sistemi olarak ortaya çıkmıştır.

Sanığın suçlu olmadığı kabul edilmiş ve masum sayılmıştır. Bu amacın sembolü olarak da “sanık suçu sabit oluncaya dek masum sayılır” ilkesidir.

Ceza Muhakemesinde Maddi Gerçeğin Araştırılması Amacı

Suçlunun cezalandırılması amacı, meselenin sadece toplum bakımından, sanığın korunması amacı ise meselenin sadece sanık bakımından ele alınması demektir. Bu iki menfaati, bütün diğer hukuk dallarında olduğu gibi, bağdaştırmak lazımdır.

Hem bireylerin kem toplumun menfaatlerini korumak, gerçeğe uygunluk demek olan hakikati araştırmakla mümkün olur. Şüphesiz en iyi ceza muhakemesi, saf maddi geçeği bulmaya yönelendir.

Medeni usul yargılamasında hâkimler, tarafların ilen sürdükleri olaylar, hukukî ve maddî meselenin çözülmesinde kullanılacak vasıtalar (yani normlar ve deliller) ve isteklerle bağlıdır. Buna karşılık ceza muhakemesi gerçeğin dışına değil, içine bakar.

Yani şeklini değil, maddesini araştırır. Bu sebeple, bu gerçeğe “maddî gerçek” denir. Bunun içindir ki ceza hâkimi, tarafların ileri sürdükleri delillerle yetinmeyip kendisi maddi gerçeği ortaya çıkarmak için delil arayışına girebilir.

Maddi Gerçeğin İnsan Haklarına Saygılı Bir Şekilde Araştırılması

Ceza muhakemesinin yukarıda verilen maddi gerçeğe ulaşma amacının mutlak olmadığını belirtmek gerekir. Gerçekten, bu gayeye varmak için bile olsa, kabul edilemeyecek fedakârlıklar, bir diğer söyleyişle gerçeği araştıramama pahasına da olsa korunması gereken menfaatler vardır.

Maddi gerçeğin araştırılması, insanlık onuruna ve hukuk devleti ilkelerine saygı gösterilmesi, masumları cezalandırmasının önüne geçilmesi, hukuka aykırı delillerin hüküm verilirken kullanılmaması bu nedenle kabul edilmiştir.

Ceza Muhakemesinde Soruşturma Evresi

Soruşturma evresi, suç şüphesinin savcılık tarafından öğrenilmesi aşamasından iddianamenin düzenlenmesi aşamasına kadarki evreyi tanımlar. Bu evrenin gizliliği esastır.

Soruşturma makamı bu evrede delilleri toplayıp koruma altına alır, suç şüphelilerini tespit eder ve suç işleyip işlemedikleri hakkında araştırma yapılır. Suçu işledikleri konusunda yeterli şüphenin oluşması halinde iddianame düzenler. Bu aşamada soruşturma makamı olan savcılık iddianame düzenleyebilmek için yeterli şüpheye ulaşamazsa kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verir.

Ceza Muhakemesinde Kovuşturma Evresi

Kovuşturma, iddianamenin kabulünden hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi ifade eder. Bu aşamada şüpheli sanık sıfatını alır. Mahkeme önüne gelen iddianame çerçevesinde sanığın söz konusu suçu işleyip işlemediği konusunda bir karar verir. Bu karara karşı gidilen kanun yolları da kovuşturma aşamasına dâhildir.

Ceza Muhakemesinde Kuralların Yorumu ve Kıyas

Maddi ceza hukukunda suç ve cezaların kanuniliği esas olduğu için genişletici yorum ve kıyas yapılamaz. Ceza muhakemesinde ise, kural olarak kıyas yasak değildir. Fakat bazı istisnai durumlarda kıyas yasaktır.

Kıyasın yasak olduğu bu istisnai halleri belirtecek olursak;

  • Kanunda tahdidi olarak sayılan haller (CMK m. 23’te düzenlenen hâkimin yasaklı olduğu haller, CMK m. 46’da tanıklıktan çekinme halleri),
  • Temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan hükümler (Koruma tedbirleri).

Kıyas yapılıp yapılamayacağı konusunda, kuralın maddi ceza hukukuna mı yoksa usulü ceza hukukuna mı dâhil olduğunun tespiti önemlidir.

Ceza Muhakemesinde Kuralların Yorumu ve Kıyas

Ceza Muhakemesi Kuralı – Maddi Ceza Hukuku Kuralı Farkı

Maddi ceza hukuku kuralı, hangi fiillerin suç oluşturduğu ve hangi cezanın verileceğini belirlerken, ceza muhakemesi kuralları suç teşkil eden fiillerin muhakemesinin nasıl gerçekleşeceği ile ilgilenir.

Burada kuralın hangi kanunda düzenlendiği önemliyken asıl ayırt edici özellik kuralın içeriğine bakılarak anlaşılabilir. Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen bir norm maddi ceza hukukuna ilişkin olmayabilir. Bu nedenle kuralın bizzat içeriğine bakılmalıdır.

Örneğin şikâyet müessesesi TCK’de düzenlenmesine rağmen bir usul normudur.

Ceza Muhakemesi Kurallarının Uygulama Alanı

Uygulama alanından kasıt, zaman, yer ve şahıs bakımından uygulanmadır. Zaman bakımından uygulanmaya bakacak olursak; Ceza muhakemesi kuralları bakımından kaide derhal uygulanmadır. Bu nedenle ceza muhakemesine ilişkin bir kural değişikliği söz konusu olduğunda bu kural derhal uygulanır.

Maddi ceza hukukunda geçmişe yürüme yasağı söz konusu olduğu için bir kuralın derhal uygulanıp uygulanmayacağı konusunda kuralın maddi ceza hukukuna mı yoksa ceza muhakemesine ilişkin mi olduğu önem taşır. Ancak zaman bakımından uygulanma mutlak değildir. Sanığın elinden bir hakkı tamamen alınıyorsa burada derhal uygulanmadan söz edilemez.

Örneğin KYOK’a itiraz için on beş günlük bir itiraz süresi öngörülmüştür. Sürenin onuncu gününde kanun değişikliği ile itiraz süresi on beş günden yedi güne indirilirse artık KYOK’a itiraz edebilme söz konusu olamayacağı için burada derhal uygulanma söz konusu olamaz.

Kişi bakımından uygulanma konusuna bakacak olursak; ceza muhakemesi kuralları, bu muhakemenin tarafı olan herkese uygulanır. Ancak bazı kişiler bu yargılamadan taşıdıkları sıfat sebebiyle bağışık tutulurlar. Örneğin, Cumhurbaşkanı, Milletvekilleri ve diplomasi dokunulmazlığına sahip kişiler bu yargılamadan geçici olarak muaf olabilirler.

Ceza Muhakemesinin Süjeleri ve Makamları

Ceza muhakemesindeki işlemler üç makam tarafından yerine getirilir. İddia, savunma ve karar makamı.

İddia makamı suçun işlendiği hakkında yeterli şüpheye varırsa şüpheli hakkında iddianame düzenler, burada iddia makamı olan savcı suç işlendiği savını ortaya atar; savunma makamı, yöneltilen bu suç iddiasına karşı savunma yaparak karşı iddia ortaya atar; karar makamı ise, tez ve antitezi değerlendirilerek bir sentez oluşturarak uyuşmazlığı karara bağlar.

İddia makamı, savcı ve adli kolluk, savunma makamı, müdafi, yargılama makamı ise hâkim veya mahkeme olarak teşekkül eder.

İddia Makamı/Savcı

Savcı, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160 ile 174. maddeleri arasında kendisine verilen yetkileri kullanan, soruşturma aşamasının imparatoru olarak da adlandırılan kişidir. Savcı soruşturma aşamasında suç ile ilgili delilleri toplayıp koruma altına alır, suç ile ilgili gerekli tahkikatları yapar.

Kovuşturmada ise daha kısıtlı yetkiler ile donatılmış, yargılamaya konu iddiayı ortaya atan ceza muhakemesi süjesidir. Savcı kamu adına iddia ortaya attığı için kamunun tarafındadır.

Yani makam olarak kendisi taraftır. Ancak tarafgir olmamalıdır. İddia makamını oluşturan savcı, soruşturma aşamasında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vererek tahkikatı sona erdirme, ceza davası açılması kararını erteleme ve ceza davası sonunda sanığın mahkûmiyeti veya beraatı konusunda mütalaa veren makamdır.

Adli Kolluk

Adli kolluk, Cumhuriyet savcısının soruşturma evresinde verdiği emir ve talimatları yerine getiren, suçlu ve suçun delillerini bulmak için araştırma yapan, bulduklarını adli makamlara teslim etmekle görevli kolluk birimidir.

Adli kolluk, CMK m. 164’e göre, emniyet, jandarma, gümrük müsteşarlığı ve sahil güvelik komutanlığından oluşur. Bu birimler adli işlemlerde savcıya geri kalan işlerde kendi birimlerine bağlıdır.

Mağdur, Suçtan Zarar Gören, Müşteki, Katılan ve Vekili

Suçun mağduru, suçtan doğrudan zarar gören, aleyhine suç işlenen kişidir. Suçtan zarar gören, mağdur sıfatından daha geniş, aynı zamanda mağdur olabilecek, suçun işlenmesinden malen zarar görmüş gerçek veya tüzel kişileri ifade eder.

Katılan ise, mağdur veya suçtan zarar görenin talep etmesiyle mahkeme tarafından iddia makamının yanında yargılamaya dâhil olan kişiyi ifade eder. Kamu davasına katılma CMK m. 237 ile m. 243 arasında düzenlenmiştir.

Mağdur, suçtan zarar gören veya malen sorumlu kişiler ilk derece yargılamasının her aşamasında hüküm verilinceye denk şikâyetçi olduklarını bildirerek davaya katılabilirler. Kanun yolu aşamasında davaya katılma olamaz. Ancak ilk derece yargılamasında katılma talebi reddedildiyse veya bu konuda karar verilmediyse, kanun yolu aşamasında açıkça belirtilmesi durumunda karara bağlanabilir.

Mağdur ve şikâyetçi, soruşturma evresinde;

  • Delillerin toplanmasını isteyebilir,
  • Cumhuriyet savcısından belge ve bilgi isteyebilir,
  • CMK 153/5’e göre, soruşturma dosyasını inceleyebilir,
  • KYOK’a itiraz edebilir.

Kovuşturma evresinde;

  • Kamu davasına katılabilir,
  • Tutanak ve belgelerde örnek isteyebilir,
  • Tanık dinlenmesini isteyebilir,
  • Katılmış olması koşulu ile kanun yoluna başvurabilir.
  • Vekili yoksa cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla olan suçlarda barodan avukat görevlendirilmesini isteyebilir. Ancak mağdur on sekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını ifade edemeyecek derecede malul olursa talep olmadan vekil görevlendirilir (CMK m. 234/2)

Şüpheli ve Sanık

Suç şüphesi altında olan kişi soruşturma aşamasında şüpheli, kovuşturmada sanık sıfatını alır. Bu sıfatlar yalnızca gerçek kişiler için söz konusu olabilir.

Tüzel kişilerin cezai ehliyeti olmadığından şüpheli veya sanık olamazlar. TCK m. 20/2 gereği haklarında ancak güvenlik tedbirine hükmedilebilir.

Şüpheli ve sanığın hakları şu şekildedir:

  • Haklarını ve isnadı öğrenme hakkı,
  • Yakınlarına haber verme hakkı,
  • Müdafiden faydalanma hakkı,
  • Kendisine yöneltilen iddia hakkında susma hakkı,
  • Lehine olan delillerin toplanmasını isteme hakkı,

Bu hakların yanında şüpheli ve sanığın bazı yükümlülükleri de vardır. Bunları belirtecek olursak;

  • Hazır bulunma yükümlülüğü: sanık veya şüphelinin savcı, hâkim veya mahkeme tarafından çağrıldığında hazır bulunmasını ifade eder.
  • İşlemlere katlanma yükümlülüğü
  • Kimlik bilgileri hakkında gerçeğe uygun bilgi verme yükümlülüğü

Ceza Muhakemesinde Müdafi

Müdafi, ceza soruşturma ve kovuşturmalarında şüpheli veya sanığın savunmasını yapan, onlara hukuki yardımda bulunan yargılamanın üç saç ayağından biridir. Şüpheli veya sanık yargılamanın her aşamasında müdafiden faydalanabilir.

Müdafi, soruşturma ve kovuşturma aşamalarının her evresinde müdafaa ettiği şüpheli veya sanık ile görüşebilir. İfade ve sorgularda yanında yer alabilir.

Şüpheli veya müdafi, kural olarak istediği sayıda müdafi ile temsil edilebilir. Ancak soruşturma aşamasında, ifade alma ve örgüt faaliyetlerinde işlenen suçlar için yürütülen kovuşturmada en fazla üç avukat hazır bulunabilir.

Zorunlu Müdafilik

Bazı hallerde sanık veya şüphelinin tek başına kendisini müdafaa etmesi kabul edilmemiş ve zorunlu müdafilik kurumu ihdas edilmiştir.

Zorunlu müdafilik hallerinde müdafi olmadan yapılan işlemler hükme esas alınamayacaktır. Zorunlu müdafilik halleri şöyledir;

  • Şüpheli veya sanık müdafi tutamayacak durumda olduğunu beyan ederse işlediği iddia edilen suç zorunlu müdafilik kapsamında olmasa bile kendisine müdafi atanır (CMK m. 150/1).
  • Şüpheli veya sanık, çocuk, kendisini savunamayacak derece malul veya sağır ve dilsiz ise, kendisine müdafi atanır (CMK m. 150/2).
  • İddia edilen suçun cezasının alt sınırı 5 yıldan fazla hapis cezası ise yine talep aranmadan müdafi atanır (CMK m. 150/3).
  • Şüpheli veya sanık hakkında tutuklama isteminde bulunduğunda tutuklama duruşmasında kendisine müdafi atanır (CMK m. 101/3).

Müdafinin Görevini Yerine Getirmemesi

Mahkeme, zorunlu müdafilik görevini yerine getirmeyen müdafi yerine derhal yeni bir müdafi tayin eder (CMK m. 151/1). Müdafi şu şekilde görevini yerine getirmeyebilir:

  • Duruşmada hazır bulunmamak,
  • Vakitsiz olarak duruşmadan çekilmek,
  • Görevini yerine getirmekten kaçınmak.

Müdafinin Görevini Yerine Getirmemesi

Hakim

Hâkim, iddia makamının iddiası ve savunma makamının iddiaya karşı savunmasını göz önünde bulundurup karar veren makamdır. Yani tez ve antitezi senteze çevirir.

Hakimin Tarafsızlığı ve Bağımsızlığı

Yargılama faaliyetini yürüten hâkim, bağımsız ve tarafsız olmalıdır. Hâkimin tarafsızlığı; tarafsız olması kadar, tarafsız görünmesini de gerektirir.

Hakim yargı görevini yerine getirirken, yasama, yürütme ve bizzat yargıdan da bağımsız olmalıdır. Hiçbir makam ve kişiden emir ve tavsiye almamalıdır. Hâkimin bağımsızlığı ve tarafsızlığını sağlayabilmek için hâkimin bakamayacağı davalar kanunda düzenlenmiştir. (CMK m. 22)

Hakimin Davaya Bakamayacağı Haller

Hakimin davaya bakamayacağı haller şunlardır:

  • Suçtan kendisi zarar görmüşse
  • Sonradan kalksa bile şüpheli, sanık veya mağdur ile aralarında evlilik, vesayet veya kayyımlık ilişkisi bulunmuşsa,
  • Aynı davada Cumhuriyet savcılığı, adlî kolluk görevi, şüpheli veya sanık müdafiliği veya mağdur vekilliği yapmışsa,
  • Aynı davada tanık veya bilirkişi sıfatıyla dinlenmişse vd.

Bu hallerde hâkim davaya bakamaz. Buna ek olarak CMK m. 23’te de hâkimin davadan yasaklı olduğu haller vardır. Bunlar şu şekildedir;

  • Bir karar veya hükme katılan hâkim, yüksek görevli mahkemece bu hükme ilişkin olarak verilecek karar veya hükme katılamaz.
  • Aynı işte soruşturma evresinde görev yapmış bulunan hâkim, kovuşturma evresinde görev yapamaz.
  • Yargılamanın yenilenmesi halinde, önceki yargılamada görev yapan hâkim, aynı işte görev alamaz.

Hakimin Reddi

CMK m. 24/1’de “Hâkimin davaya bakamayacağı hâllerde reddi istenebileceği gibi, tarafsızlığını şüpheye düşürecek diğer sebeplerden dolayı da reddi istenebilir. “ hükmü vardır. Yasaklılık hallerinde bunun talebi için süre sınırı yokken, ret için süre sınırı vardır. Sanığın sorgusu başlayıncaya dek istenebilir.

Sonradan ortaya çıkan ret sebebi ise öğrenmeden itibaren yedi gün içinde ileri sürülmelidir (CMK m. 25/2). Hâkimin reddi, C. savcısı, şüpheli, sanık, müdafi, katılan veya vekili tarafından istenebilir. Ret talebi, reddi istenen hâkimin mensup olduğu mahkemeden istenir.

Ret kararını hâkimin mensup olduğu mahkeme verir. Reddi istenen hâkim bu karara katılamaz. Reddi istenen hâkim asliye ceza mahkemesine mensup ise bu mahkemenin yargı çevresi içerisinde bulunan ağır ceza mahkemesine, reddi istenen hâkim ağır ceza mahkemesine mensup ise o yerde ağır ceza mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için bir numaralı daireye; o yerde ağır ceza mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde ise, en yakın ağır ceza mahkemesine aittir (CMK m. 27).

Ret istemine ilişkin kabul kararları kesin, ancak talebin reddi kararlarına karşı itiraz yolu açıktır.

Mahkeme, kovuşturma evresinde ileri sürülen hâkimin reddi istemini aşağıdaki durumlarda geri çevirir;

  • Ret istemi süresinde yapılmamışsa,
  • Ret sebebi ve delili gösterilmemişse,
  • Ret isteminin duruşmayı uzatmak amacı ile yapıldığı açıkça anlaşılıyorsa.

Hâkimin bizzat kendisi de yargılamadan çekinebilir. Hâkim tarafsız olamayacağını düşünüyorsa çekinir, merci çekinmenin yerinde olup olmadığını inceler(CMK m. 30/2).

Ceza Muhakemesinde Mahkemelerin Görev ve Yetkisi

Ceza yargılaması sistemimizde mahkemeler, Asliye Ceza Mahkemesi ve Ağır Ceza Mahkemesinden oluşur. Buna ek olarak Sulh Ceza Hâkimliği de vardır. Ancak mahkeme statüsünde değildir.

Yer itibarıyla yetki, yargıcın yetkisinin yer esasına göre belirlenmesidir. Yerel yetki, yargıcın coğrafi olarak hangi sınırlar içinde kalan davalara bakmaya yetkili olduğunu düzenler. Yetki kamu düzeninden değil, pratik ihtiyaçlardan doğmuştur. Bu nedenle yetkiye aykırılıklar mutlak bozma sebebi değildir.

Yetkiye ilişkin itirazlar, süreye bağlıdır. Sanığın sorgusu başlayıncaya dek ileri sürülmelidir. Görevsel yetkide Ağır Cezalık iş Asiye Cezada görülemezken, yerel yetkide mahkeme yetkili olmadığı davaya bakabilir.

Sulh Ceza Mahkemesi

Sulh Ceza Hâkimlikleri, kanunların ayrıca yetki verdiği haller ayrık kalmak üzere soruşturma aşamasında hâkimin vermesi gereken kararları almak, işleri yapmak ve bunlara karşı yapılan itirazları incelemekle görevlidir.

Sulh Ceza Hâkimliği, özgürlük hâkimliği olarak da bilinir.

Asliye Ceza Mahkemesi

Adından da anlaşılacağı üzere asliye mahkemeleri asıl mahkemelerdir. Bu sebeple görevsel yetisi geniştir. Bu mahkeme tek hâkimden teşekkül eder. 5235 Sayılı Teşkilat kanunu madde 11’e göre Asliye Ceza Mahkemesi, kanunda ayrıca verilen görevler hariç, Sulh Ceza Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi’nin görevine giren haller dışındaki bütün dava ve işlere bakar.

Asliye Ceza Mahkemesinin görevinde üst sınır, Ağır Ceza Mahkemesi’nin görevinin alt sınırını oluşturur. Asliye Ceza Mahkemesi’nin görevi üst sınırı on yıla kadar olan suçlara bakmaktı.

Ağır Ceza Mahkemesi

Ağır Ceza Mahkemesi, belirli iş yüküne ve nüfus yoğunluğuna göre kurulan, toplu yani heyetle çalışan bir mahkemedir. Ağır Ceza Mahkemesi, üç üyeden oluşur ve oy çokluğu ile karar verir. Başkanın oyunun üstünlüğü yoktur.

5235 Sayılı Kanun’un 12. maddesine göre üst sınırı on yıldan fazla ceza gerektiren suçlar, Ağır Ceza Mahkemesi’nin görev alanına girer.

Buna ek olarak yine bu kanunun 12. maddesine göre; TCK’de düzenlenen yağma (m. 148), irtikâp (m. 250/1 ve 2), resmî belgede sahtecilik (m. 204/2), nitelikli dolandırıcılık (m. 158), hileli iflâs (m. 161) suçlarında cezanın üst sınırına bakılmaksızın Ağır Ceza Mahkemesinin görevine girer.

Göreve ilişkin olarak yukarıda verilen kurallar kamu düzenine ilişkindir. Başka mahkemenin görevine giren bir işin başka bir mahkeme tarafından görülmesi CMK m. 289’a göre mutlak bozma sebebidir. Bu nedenle yargıç her aşamada görevli olup olmadığını re’sen inceleyebilir. Belirtilen bu kuralın bazı istisnaları vardır. Yani görevin mutlak olmasının kanunda düzenlenen istisnaları mevcuttur. Bunları açıklayacak olursak;

Bağlantı Nedeniyle Yüksek Görevli Mahkemede Yargılama

Birden çok uyuşmazlık arasında objektif ya da sübjektif yönden bağlantı bulunması halinde bu davalar birleştirilerek yüksek görevli mahkemece (Ağır Ceza Mahkemesi) görülür.

Eğer bir sanık birden fazla suç işlemişse, ortada sübjektif dar bağlantı vardır. Suçun obje yönünde bir ortaklık varsa, yani, bir suç birden fazla kimse tarafından işlenmişse objektif dar bağlantı söz konusu olur. Örneğin dolandırıcılık suçunun birden fazla kişi tarafından işlenmesi.

Bir bağlantının olması halinde, diğer şartları da varsa, birleştirme uygulanır. Birleştirme yapıldığında birleştirilen davalar yüksek görevli mahkemede görülür. Örneğin sanık iki suç işler birisi Asliye Cezalık iken diğeri Ağır Cezalık olabilir. Bu durumda şartları varsa hâkim ikisini de Ağır Ceza Mahkemesinde görebilir. Burada bahsedilen şartlar birleştirmede gerek ve fayda ayrıca olanak olması durumudur.

Gerek ve fayda birleştirmenin usul ekonomisine yaraması durumunu ifade eder. Yani bir tanesi kovuşturmanın başında diğeri karar aşamasında ise burada fayda yoktur. Yine bir tanesi soruşturma diğeri kovuşturma aşamasında ise bu kez birleştirmeye olanak yoktur.

Yüksek Görevli Mahkemede Açılmış Davanın Alt Yetili Mahkemeye Gönderilememesi

Ceza Muhakemesi Kanunu madde 6’ya göre suçun hukuki niteliğinin değiştiğinden bahisle görevsizlik kararı verilerek dosya alt yetkili mahkemeye gönderilemez.

Örneğin, yağma diye açılmış bir davanın Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmekteyken aslında hırsızlık olduğu anlaşılırsa dosya görevsizlik ile Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderilemeyecektir.

Görevsel Yetki Uyuşmazlığı

Görevsel yetkisizlik; farklı mahkemelerin, açılmış bir dava için görevsiz olduğunu iddia etmesi üzerine ortaya çıkan bir uyuşmazlık türüdür.

Örneğin aynı dava için hem Asliye Ceza hem de Ağır Ceza Mahkemesi görevsiz olduğuna dair karar vermesidir. Bu durumda olumsuz görev uyuşmazlığı söz konusu olur. Bu durumda olumsuz yetki uyuşmazlığı merci kararıyla çözülecektir.

Merci tayini, müşterek yüksek görevli mahkeme esasına göre tespit edilir. Burada müşterek görevli yüksek mahkeme BAM’ın ilgili dairesidir.

Yer İtibarıyla Yetki Kuralları

CMK’de yetki kuralları temel olarak üç başlık altında düzenlenmiştir.

Bunlar; Türkiye’de işlenen suçlarda yetki, yabancı ülkelerde işlenen suçlarda yetki ve Türk deniz, hava ve demiryolu taşıtlarında işlenen suçlarda yetki olarak düzenlenmiştir.

Türkiye’de İşlenen Suçlarda Yetki (CMK m. 12)

Türkiye’de işlenen suçlar açısından kanunda düzenlenen temel yetki kuralı, suçun işlendiği yer mahkemesinin yetkili olmasıdır. Kural olarak suç nerede işlendiyse orası yetkilidir. Ancak bazı hallerde suçun işlendiği yeri tespit etmek zordur. Örneğin Mersin sınırları içerisinde ateş edilip Adana sınırları içerisinde olan bir kişinin vurulması gibi.

CMK’ye göre teşebbüs aşamasında kalmış suçlarda yetkili mahkeme son icra hareketin işlendiği yer, mütemadi suçlarda kesintinin gerçekleştiği ve zincirleme suçlarda da son suçun işlendiği yer mahkemesi yetkilidir (CMK m. 12/2).

Ceza yargılaması sisteminde ana kural, suçun işlendiği yer mahkemesinin yetkili olmasıdır. Ancak suçun işlendiği yer her zaman belli olamayabilir. Bu sebeple CMK’de bazı yedek kriterler düzenlenmiştir. Her biri diğerinin yedeği olan bu kurallar şu şekildedir:

  • Suçun işlendiği yer tespit edilemiyorsa; şüpheli veya sanığın yakalandığı yer mahkemesi yetkili sayılır.
  • Şüpheli veya sanık yakalanmamışsa, sanığın ikametgâh adresi yetkili yerdir.
  • Şüpheli veya sanığın ikametgâhı tespit edilemiyorsa, son oturduğu yer mahkemesi yetkilidir.
  • Şüpheli veya sanığın son oturduğu yer de tespit edilemiyorsa, ilk usuli işlemin yapıldığı yer mahkemesi yetkili sayılır (ihbar, otopsi, şikâyet).
Türkiye’de İşlenen Suçlarda Yerel Yetkinin İstisnaları

Bazen, işlenen suçlarda birden fazla yetkili yer belirlenmiş olabilir. Örneğin CMK m. 12/3’e göre, suç, Türkiye’de yayımlanan bir basılı eser ile işlenirse, yayım merkezi olan yer mahkemesi de yetkilidir.

Eser bazen birden fazla yerde de basılabilir. Bazı gazetelerin Anadolu baskılarında yer alan haberler İstanbul baskısında yer almamaktadır. Böyle bir durumda suç yerel baskıda işlenirse, bu suç için baskının yapıldığı yer de yetkilidir.

CMK 12. maddenin 4. fıkrasında özel bir yetki kuralı daha söz konusudur. Buna göre; “Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan hakaret suçunda eser, mağdurun yerleşim yerinde veya oturduğu yerde dağıtılmışsa, o yer mahkemesi de yetkilidir.”

Yabancı Ülkelerde İşlenen Suçlarda Yetki (CMK m. 14)

Mülkilik prensibi sebebiyle suçun işlendiği yerde dava açmak imkânsız olduğu için böyle bir yetki usulü düzenlenmiştir. Buna göre yabancı ülkede suç işleyen kişi, Türkiye’de yakalandığı yerde, yakalanmadıysa, Türkiye’deki ikametgâh yerinde, eğer bu da yoksa Türkiye’de son sakin olduğu yerde yargılanır.

Bunlardan hiçbiri ile yetkili yer belirlenemiyorsa, CMK m. 14/3 gereği Adalet Bakanı’nın istemi ve Yargıtay CBS’nin başvurusu ile Yargıtay tarafından yetkili mahkeme belirlenir. 

Yabancı Ülkelerde İşlenen Suçlarda Yetkinin İstisnaları

Şüpheli, sanık veya Cumhuriyet savcısı talep ederse, Yargıtay, suçun işlediği yer daha yakın bir mahkemeyi yer itibarıyla yetkili mahkeme olarak belirleyebilir.

Örneğin, İran’da yaşayan biri Urmiye’de suç işleyip Türkiye’ye kaçıp Mersin’de yakalanırsa, Mersin mahkemeleri yer itibarıyla yetkilidir. Ancak sanık veya şüpheli ulaşım nedeniyle yaşadığı yere daha yakı olan bir yerde yargılanmak isteyebilir. Bu durumda Yargıtay Hakkâri mahkemelerini yetkili hale getirebilir.

Türk Deniz, Hava ve Demiryolu Taşıtlarında veya Bu Taşıtlarla İşlenen Suçlarda Yetki (CMK m. 15).

Bu maddeye göre, bu tip vasıtalar uluslararası hava sahası veya karasularında seyir ederken işlenen suçlarda yer itibarıyla yetkili mahkeme taşıtın Türkiye’de ilk uğradığı liman-havalimanı veya bağlama limanının bulunduğu yer mahkemesidir.

Geminin altında yazan şehir, onun bağlama limanını ifade eder. Türk bayrağı taşıma yetkisi olmayan yabancı gemilerde suç işlenmesi halinde taşıtın Türkiye’de ilk uğradığı yer veya bağlama limanı yetkili yerdir.

Yetki Bakımından Bağlantılı Uyuşmazlıkların Birleştirilmesi

Bir kişinin birden fazla suçu farklı coğrafi bölgelerde işlemesi üzerine davaların birleştirilerek açılması veya sonradan birleştirilmesi mümkündür. Burada mahkemenin yetkisinin başka bir yer mahkemesine devri söz konusudur.

Yargılamanın (Davanın) Nakli

Davanın nakli, yargılamanın yapılacağı yerin belirli nedenlerle yetkili merci tarafından değiştirilerek yetkisiz bir yerin yetkili kılınmasını ifade eder. CMK’de davanın nakli iki sebeple olur.

Yargılamanın (Davanın) Nakli

Hukuki ve Fiili Sebepler Nedeniyle Davanın Nakli

CMK madde 19’a göre; hukuki veya fiili bir sebeple dava yetkili yerde yapılamıyorsa merci kararıyla dava başka yerde görülür.

Örneğin ret sebebiyle davaya bakamayacak yargıcın olduğu yerde davaya bakacak başka hâkim yoksa hukuki sebeple nakil söz konusudur. Fiili sebebe örnek olarak ise yargıcın ölmesi durumunda davaya bakacak başka kimsenin olmaması durumudur.

Kamu Güvenliği Nedeniyle Davanın Nakli

Yargılamanın yapılması gereken yerde eğer yargılama kamu güvenliğini riske sokacaksa veya kamu düzenini bozan, halkı infiale sokan olaylar yaşanacaksa, yetkili merci kararıyla o dava başka coğrafi bölgede görülmesine karar verebilir.

Örneğin Sivas Madımak olayında Kayseri DGM yetkili iken, bu sebeplerle yargılama, Ankara DGM’ye aktarılmıştır. Yine Ali İsmail KORKMAZ’ın davası Eskişehir’de değil Kayseri’de yapılmıştır. Bu iki nakil sebebinde nakil kararını veren mahkeme değişiklik arz eder.

Hukuki ve fiili sebeple nakilde, nakil kararını yüksek görevli mahkeme verir. Ancak Kamu güvenliği sebebiyle nakilde Adalet Bakanı’nın talebi üzerine kararı Yargıtay verir.

Bir başka nakil sebebi de 19. maddenin 3. fıkrasında düzenlenmiştir. Burada mahkeme, fiili veya güvenlik gerekçesiyle davanın il içinde başka yerde görülmesine karar verir. Fiili sebep zaten 1. Fıkrada düzenlendiği için tekrar düzenlenmiş olması gereksiz olmuştur.

Ancak burada söz edilen güvenlik ise kamu güvenliğini değil, sanığın güvenliğini ifade eder. Yani yargılama o yerde yapılırsa sanığın güvenliğini sağlamak tehlikeye girecekse dava aynı il içinde başka yerde görülür. Burada nakil kararı aynı mahkeme tarafında verilir.

Yer İtibarıyla Yetkisizlik Kararı ve Usulü

Yer itibarıyla yetkisizlik kararı CMK madde 18’e göre süreye tabidir. Sanığın sorgusu bittikten sonra artık yetkisizlik iddiasında bulunulamaz. Yargıç da re’sen yetkisizlik kararı veremez. Yetki itirazını, o davaya bakmakta olan mahkeme hâkimi inceler.

Ceza Muhakemesi Hukukunun Temel İlkeleri

Ceza muhakemesi hukukunun temel ilkelerini temel ilkelerini üç şekilde ayırabiliriz. Bunlar; yargılamanın hazırlanışına ve yürüyüşüne ilişkin ilkeler, ispata yönelik ilkeler ve yargılamanın şekline ilişkin ilkelerdir.

Kovuşturmanın Kamusallığı İlkesi

Kamu düzenini sağlamak devletin görevidir. İşlenen her suçta kamu düzeni bozulduğundan her suçun mağduru aynı zamanda devlettir. Bu nedenle bir suç işlendiğinde devlet kendiliğinden soruşturma başlatabilir. Kovuşturma bu şekilde kamusal olmasa birçok suç cezasız kalır. Bu ilkenin iki tane istisnası vardır. Bunlar;

Davasız Yargılama Olmaz İlkesi

Bu ilke eğer ortada yetkili kimse tarafından açılmış dava yoksa yargıcın, yargılama yapamaması durumunu ifade eder. Yargıç hakkında iddianame düzenlenmeyen bir suçu alıp yargılayamaz.

Örneğin dolandırıcılık suçundan dolayı yapılan bir yargılama esnasında sanığın mübaşire yumruk atması durumunda hâkim re’sen yaralama suçunu yargılama yetkisi yoktur. Burada hâkim durumu savcılığa bildirmeli ve bu fiil sebebiyle yeni bir tahkikat yürütülmelidir.

İddianameyle Bağlılık İlkesi

Savcı, sanık hakkında hangi suçtan iddianame düzenlediyse hâkim sanığı ancak o suçla yargılayabilir. Bu ilke davasız yargılama olmaz ilkesinin yansımasıdır.

Örneğin tehdit suçundan yapılan bir yargılamada dinlenen tanıklardan biri, “sanığı tanırım geçen sene de beni tehdit etti” derse hâkim o an kalkıp o fiili de yargılayamaz. Bu ilkenin varlık sebebi hukuki güvenliktir.

Kamu Davasının Mecburiliği İlkesi

Cumhuriyet savcısının herhangi bir olayda iddianame düzenlemeye yetecek kadar delil bulması ve yeterli şüphenin varlığı halinde iddianame düzenlemek zorunda olmasını ifade eder bu ilke. Bu ilke CMK madde 170/2’nin görünümüdür.

Bu ilkenin sonucu olarak savcı açtığı davayı geri alamaz. Tek istisnası savcının CMK m. 266/ya göre, savcı kanun yoluna sanık aleyhine başvurduğunda, başvuruyu sanık lehine geri çekebilir.

Maslahata Uygunluk İlkesi

Kamu davasının mecburiliği ilkesinin tam karşısında yer alır. Cumhuriyet savcısı iddianame düzenlemek için bulduğu yeterli delillere rağmen davayı açmıyor ve bu durum meşru kabul ediliyorsa maslahata uygunluk ilkesinden bahsederiz.

Örneğin yargılama sonunda bir devlet sırrı ifşa olacaksa veya çok önemli olmayan bir yargılama neticesinde büyük külfetler doğacaksa maslahata uygunluk ilkesi gündeme gelir.

Re’sen Araştırma İlkesi

Bu ilke hâkimin bizzat delil toplayıp dosyaya ekleyebileceğini ifade etmektedir. Yeni CMK’deki düzenlemeler bu ilkeyi geçersiz kılmaktadır. Ancak düzenlenen iddianamelerin içi boş olduğu için ve hâkimler de iddianamenin iadesi kurumuna yeterince başvurmadıkları için iyi bir yargılama yapabilmek için kovuşturmayı genişletip yeni delil arayışına çıkmaktadırlar.

Örneğin mahkeme iddianamede olmayan veya tarafların göstermediği bir kişiyi tanık olarak dinleyebilir.

Delillerin Doğrudan Doğruyalığı İlkesi (Vasıtasızlık)

Sağlıklı bir hüküm kurmak ve maddi gerçeğe ulaşabilmek için hâkim delillerle temasa geçmelidir. Bu durum söz konusu ilkenin yansımasıdır.

Örneğin hâkim, bir fabrikanın doğaya zararlı kimyasallar saldığının tespiti için iddianamede yazanlarla yetinmemeli bizzat keşif yapıp bölgeyi görmelidir. Durumu kendisi gözlemlemelidir. Yetkili mahkemenin görev alanında olmayan yerlerde bir gözlem gerekecekse bunu da istinabe veya naip hâkim vasıtasıyla yapması uygundur.

Delillerin Serbestliği İlkesi

Bu ilkenin manası, bazı şeylerin yalnızca bazı delillerle ispatlanabileceği düşüncesinin karşısında, her şeyin her şey ile ispatlanabileceğidir. Ya da ceza yargılamasında ispat için her türlü delilin kullanılabileceğidir. Bunun tek şart delilin hukuka uygun olmasıdır. Yani hukuka aykırı şekilde elde edilen delil varsa burada ispat için kullanılamaz.

Bu ilkenin istisnalarından biri CMK madde 222’de düzenlenmiştir. Bu maddeye göre duruşmanın nasıl yapıldığı, esaslara uyulup uyulmadığı yalnızca duruşma tutanağı ile ispatlanabilir. Bunun dışında her konuda tam bir delil serbestisi vardır.

Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi

Yargılamada fiil ile ilgili şüpheli bir huşu yer aldığında, bunun sanık lehine yorumlanması gerektiğini belirten ilke “şüpheden sanık yararlanır ilkesi”dir.

CMK’de bu husus ifade edilmese de Anayasa madde 38 ve AİHS madde 6/2 bu ilkeyi düzenlemektedir. Eğer ispat hususunda bir eksiklik veya bir şüphe varsa bu şüphenin sanık lehine yorumlanması gerekir. Bu ilke, halk arasında “delil yetersizliği” olarak ifade edilir.

Sözlülük İlkesi

Bu ilke, kovuşturma evresinin yargılama evresinde gündeme gelir. Ceza muhakemesine hâkim olan asıl yargılama şekli budur.

Örneğin, sanığın sorgusu, tanıkların dinlenilmesi, sanığın savunmasının alınması gibi durumlar sözlü olarak yapılmalıdır. Bu durumun faydası karar verecek olan hâkimin her şeyi sıcağı sıcağına görmesi ve bizzat bu durumlarla temas etmesidir.

Kamuya Açıklık (Aleniyet) İlkesi

Kovuşturma aşamasının soruşturma evresi gizli olması karşısında, yargılama evresi alenidir. Herkese açıktır(CMK m. 182/1). Duruşmayı ilgisi olmayan herkes izleyebilir. Buna karşın kanun, bazı şartların varlığı halinde aleniyetin ortadan kaldırılarak duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilir.

Örneğin on sekiz yaşını tamamlamamış kişilerin sanık olduğu duruşmalar kapalı yapılır (CMK m. 185).

Yine bu ilkenin diğer bir istisnası da lekelenmeme hakkıdır. Duruşmaya elleri kelepçeli halde getirilen sanığın görüntülenmesi yasaktır. Burada sanığın masum olma ihtimali korunur.

Aleniyet ilkesinin hukuka aykırı olarak ihlal edilmesi CMK m. 289/1-f bendi gereği hukuka kesin aykırılık halidir.

Yargılamanın Çabukluğu İlkesi

Ceza yargılamasının sadece suçluların değil, masumların da karıştığı bir süreç olduğu göz önüne alındığında suçluların en kısa sürede cezalandırılması, masumların da en kısa sürede aklanması gerekir.

Ceza yargılaması sitemimizde tek celsede duruşmanın sonuçlanması gerekirken mevcut durumda pek mümkün görünmemektedir.

Ceza Muhakemesinin Şartları

Cumhuriyet savcılığı suç haberinin alınması ile harekete geçer. Bazı özel durumlarda suç haberinin alınmasından sonra fail belli olsa bile Cumhuriyet savcısı soruşturmayı sürdürmeyebilir veya dava açmayabilir.

Zira Cumhuriyet savcısının soruşturmayı açabilmesi için bazı şartlar aranır. Bu şartlara dava şartı denir. Soruşturma yaptıktan sonra dava açamama durumu da söz konusu olabilir. Dava açılabilmesi için yargılama şartlarının tam olması aranır.

Şikâyet

Şikâyet, ceza muhakemesinde işlenen suçun takibinin yapılabilmesi için suçtan doğrudan zarar gören tarafından süresi içerisinde yapılmış bildirimdir.

Şikâyet TCK’de düzenlenmiştir. Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olan suç hakkında yetkili kişi altı içerisinde şikâyette bulunmalıdır. Bu süre hak düşürücü niteliktedir. Bu süre fiilin öğrenilmesinden itibaren başlar.

Günlük hayatta şikâyet ve ihbar kavramları karıştırılmaktadır. Şikâyet yalnızca takibi şikâyete bağlı olan suçlar için gündeme gelirken ihbar işlenen herhangi bir suçun adli makamlara bildirilmesidir.

Şikâyetten Vazgeçme ve Şikâyetin Geri Alınması

Suçtan doğrudan zarar gören kişi tarafından henüz usulüne uygun bir şikâyet yapılmadan evvel, şikâyet yapılmayacağının bildirilmesine “şikâyetten vazgeçme”, suçtan zarar görenin şikâyet hakkını kullandıktan sonra artık şikâyetçi olmadığını bildirmesine ise “şikâyetin geri alınması” denir.

Şikâyetten vazgeçme tek taraflı irade beyanı iken, geri alma karşı tarafın rızasına bağlıdır.

Şikâyetin Sirayeti

Suçtan zarar görenin birden fazla olmasına rağmen bu kişilerden yalnızca bir tanesinin şikâyetçi olması durumunda dava şartı gerçekleşmiş olacaktır.

Birden fazla fail ve tek mağdur durumunda da mağdur faillerden yalnızca bir tanesi hakkında şikâyetçi olursa bu diğerlerini de kapsar.

Dava Süresi

TCK ve bazı özel kanunlarda kamu davasının açılabilmesi belli sürelerle sınırlandırılmıştır. Buna dava süresi denir. Bu sürelere uyulmazsa Cumhuriyet savcısının dava açma hakkı ortadan kalkar.

Örnek olarak Basın Kanunu madde 26 verilebilir. Buna göre günlük ve süreli yayınlarla ilgili dava açma süresi dört ve altı aylık sürelere bağlıdır.

İzin

Bir davası açılabilmesi için yetkili merciin, bu konuda verdiği yazılı onaya bağlı olma durumuna izin denir. Bazı suçlar hakkında veya bazı kişiler hakkında soruşturma yapılabilmesi izin şartına bağlıdır.

Örneğin Cumhurbaşkanına hakaret durumunda Adalet Bakanı’nın izni aranır. Veya bazı memur suçları hariç olmak üzere kamu görevlileri hakkında görevleri ile ilgili ceza soruşturması, bağlı olduğu kurumun iznine bağlıdır.

Talep

Soruşturma yapılması, resmi bir kurumun Cumhuriyet savcısından talepte bulunmasına bağlı olması durumu talep olarak ifade edilir. Burada, belli suçlar başlı suçlar bakımından ceza soruşturması yapılabilmesi için resmi bir kurum Cumhuriyet savcısında suçun soruşturulması için talepte bulunmalıdır.

SPK madde 115 buna örnek olarak verilebilir. Talep üzerine yalnızca soruşturma yapılır. İddianame düzenlenme zorunluluğu yoktur.

Yargı veya Açık Dava Bulunmaması

Eğer şüphelinin işlediği iddia edilen suç, daha önce yargılanmış, karara bağlanmış ve karar kesinleşmişse, artık bu fiil sebebiyle soruşturma yapılamayacaktır. Ancak istisnai olarak CMK madde 311’e göre kesinleşen hüküm bakımından yargılamanın yenilenmesi söz konusu olabilir.

Ek olarak burada açık dava olmaması da bir şarttır. Yani failin söz konusu fiili bakımından zaten mevcut bir yargılama söz konusu ise yeni yargılama için harekete geçilemeyecektir. Bu durum derdestlik olarak tanımlanır.

Uzlaşma Bulunmaması

Uzlaşma, takibi şikâyete bağlı olan suçtan veya CMK 253. maddesindeki suç kataloğunda yer alan suçlardan ötürü, şüphelinin suçu ve mağdurun mağduriyetini gidermeyi kabul etmesiyle kamu davası açılmamasını ifade eder.

Uzlaşma için ya suç şikâyete bağlı olmalıdır ya da şikâyete bağlı olmasa da madde 253’teki katalog suçlardan biri olmalıdır. Örneğin;

  • Kasten Yaralama (3. fıkra hariç)
  • Taksirle yaralama
  • Tehdit (106/1)
  • Hırsızlık
  • Dolandırıcılık vd.

Fail, zararın tamamını veya önemli bir kısmını gidermeyi kabul etmiş olmalıdır. Şikâyete bağlı olsa da cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar için uzlaşma yolu öngörülmemiştir.

Uzlaşma işlemleri sırasında yapılan açıklamalar, herhangi bir soruşturma ya da kovuşturmada delil olarak kullanılamaz. Uzlaşma müzakereleri sırasında dava süresi veya zamanaşımı süreleri işlemez.

Önödemenin Yerine Getirilmemesi

Önödeme, kamu davası açılmadan veya yargılama yapılmadan failin cezalandırılmasına imkân veren bir kurumdur.

Uzlaşma kapsamındaki bir suç yalnız adli para cezası veya üst sınırı altı aya kadar hapis cezası ise ya da söz konusu suç TCK madde 75/6 ‘ya giren bir suç ise savcılığın bu suç ile ilgili belirlediği miktarı soruşturma gideri ile birlikte on gün içinde ödeyen fail hakkında kamu davası açılmaz. Bu şartın yerine getirilmesi bir dava şartıdır. Yani bu yol denenmeden dava açılamaz.

Dava Şartlarına Uymamanın Sonuçları

Bu şartlara uymamanın ilk sonucu Cumhuriyet savcısının davayı açamamasıdır. Bu şartların gerçekleşmemesine rağmen Cumhuriyet savcısı davayı açmışsa burada iki durum söz konusu olacaktır ya şartın gerçekleşmesi mümkündür ya da değildir.

Eğer şartın gerçekleşmesi mümkün ise ve dava başlamamışsa davanın reddi, dava başlamışsa mahkeme durma kararı verecektir.

Şartın gerçekleşmesi mümkün değilse ve uyuşmazlık daha önce yargılanmışsa davanın reddi daha önce yargılanmamış ve dava şartının gerçekleşmesi de mümkün değilse davanın düşmesine karar verilir.

Sanığın Hazır Bulunması

Ceza davasının açılabilmesi için ilk olarak şüphelinin kimliği tespit edilmelidir. Yargılama içinse kural olarak sanık duruşmada hazır bulunmalıdır.

Sanık hazır bulunmadan da yargılama yapılabilecek bazı durumlar vardır.

Sanığın Duruşmadan Uzaklaşması

Yargılamada dural olarak, sanık, duruşma sonuna kadar salonda tutulur ve savuşmasının önüne geçmek için tedbirler alınır. Ancak bazen hataen veya ihmalen sanığın duruşma salonunda olmadığı durumlar söz konusu olur.

Örneğin öğleden sonraya sarkan bir duruşmada sanığın öğleden sonra gelmemesi gibi. Savuşma firar değildir. Savuşan sanık hakkında yargılamaya devam edebilmenin iki şartı vardır; sanığın sorgusunun yapılmış olması ve sanığın hazır bulunmasına mahkemece gerek görülmemesi.

Sanık Gelmese de Duruşma Yapılabilen Haller

CMK madde 195’e göre; “Suç, yalnız veya birlikte adlî para cezasını veya müsadereyi gerektirmekte ise; sanık gelmese bile duruşma yapılabilir.” Bu durumda duruşma yapılabilmesi için sanığa yapılan davetiyede bu husus belirtilmelidir.

Sanığın Duruşmadan Vareste Tutulması

Duruşmaya katılma mecburiyetinde olan sanığın veya müdafiin belirli mazeretlerini ileri sürerek yaptığı talep üzerine mahkemenin sanığı ayrık tutması vareste tutulma olarak ifade edilir.

Bunun için sanığın sorgusu yapılmış olmalıdır. Ayrıca geçerli mazeretin de bulunması gerekir. Yine madde 196/2’de; “Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir.” hükmü yer almaktadır.

Sanığın Duruşmadan Çıkarılması

Sanığın yüzüne karşı suç ortaklarından birinin veya bir tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilirse, mahkeme, sorgu ve dinleme sırasında o sanığın mahkeme salonundan çıkarılmasına karar verebilir(CMK m.200).

Mahkeme başkanı veya hâkim, duruşmanın düzenini bozan kişinin, savunma hakkının kullanılmasını engellememek koşuluyla salondan çıkarılmasını emreder(CMK m. 203/2).

Davranışları nedeniyle, hazır bulunmasının duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokacağı anlaşıldığında sanık, duruşma salonundan çıkarılır.

Mahkeme, sanığın duruşmada hazır bulunmasını dosyanın durumuna göre savunması bakımından zorunlu görmezse, oturumu yokluğunda sürdürür ve bitirir. Ancak, sanığın müdafii yoksa mahkeme barodan bir müdafi görevlendirilmesini ister(CMK m. 204)

Kaçaklık

Kaçak, nerede olduğu bilinmeyen, kendisine ulaşılamayan, hakkında yürütülen soruşturmayı bilip bu soruşturmayı sonuçsuz bırakmak maksadıyla yurtiçi veya yurtdışında saklanan kimsedir. Kaçaklar hakkında da yargılama yapılabilir. Bunun için ilk şart sorgusunun yapılmış olmasıdır. Sorgusu alındıktan sonra kişi kaçak durumuna düştüğünde yargılanmanın yapılması sanık olmadan duruşma yapılamamasının istisnalarından biridir.

Buna ek olarak sorgusu yapılmayan kaçak hakkında da yargılama yapılabilir ancak mahkûmiyet kararı verilemez.

Sanığın Akıl Hastalığının Olmaması

Sanık suç işledikten sonra akıl hastalığı veya akıl zayıflığı yaşarsa sanık hakkında yargılama yapılamaz. Burada önemli olan husus akıl hastalığı veya zayıflığının h-suçun işlenmesinden sonra ortaya çıkmasıdır.

Ortaya çıkan akıl zayıflığının, sanığın savunmasını yapmasını güçleştirecek derecede olması gerekir.

Bekletici Meselenin Çözümü

Ceza Mahkemesi, yargılama esnasında kendi uzmanlık alanını aşan bir konuyla karşılaşırsa, bu uyuşmazlığın çözümü için uzman mahkemeye başvurabilir. Bekletici sorunun çözümü bir yargılama şartıdır. Ancak ceza mahkemesi isterse sorunu kendisi de çözebilir.

CMK madde 218/2’ye göre; “Kovuşturma evresinde mağdur veya sanığın yaşının ceza hükümleri bakımından tespitiyle ilgili bir sorunla karşılaşılması halinde; mahkeme, ilgili kanunda belirlenen usule göre bu sorunu çözerek hükmünü verir.” Burada bekletici mesele yapma yasağı vardır.

Geçici Yasama veya Bakanlık Dokunulmazlığının Bulunmaması

Anayasamıza göre, milletvekillerinin yargılanabilmeleri için milletvekilliği sıfatlarının sona ermesi gerekir.

Milletvekili, milletvekilliği yaptığı süre zarfında, tutuklanamaz, tanıklığı istenemez, ifadesi alınamaz, kendisi hakkında yargılama yapılamaz. Bu nedenle kendileri hakkında yargılama yapılması için ya görevinin sona ermesi beklenmeli ya da dokunulmazlığı kaldırılmalıdır.

Yargılama Şartlarının Gerçekleşmemesinin Sonuçları

Eğer bir yargılamada, şartlar gerçekleşmediyse mahkeme, bu şartların gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini inceleyecektir.

Eğer şart gerçekleşebilirse mahkeme durma kararı verir. Şayet bu mümkün değilse de düşme kararı verilir.

Ceza Muhakemesinde İspat ve Deliller

İspat bir fiilin cezalandırılıp cezalandırılmayacağının kesin olarak saptanmasıdır. “Söz konusu fiil işlendi mi işlenmedi mi” bu sorular ispat vasıtasıyla tespit olunur.

Somut bir olayda cezalandırma yapabilmek için söz konusu fiilin işlendiğinin tam olarak ispat edilmesi gerekir.

İspat, fiilin maddi boyutunu aydınlatan bir işlem olduğundan, bu boyutu oluşturan olayların tek tek aydınlatılması gerekir. İspat denilen olgu kişiden kişiye değişebilen bir şeydir. Hâkime göre deliller olayı ispatlarken savcı veya avukat aynı fikirde olmayabilir.

İspat faaliyeti failin aleyhine sonuçlandığında, suç sabit olur ve uyuşmazlık maddi bakımdan kapanır.

Ceza yargılamasında delil etme etmede tam serbestlik yoktur. Buna birtakım sınırlamalar getirilmiştir. Zira maddi gerçeğe ulaşmak için her yola başvurulamaz.

Doğrudan Doğruya ve Önemli Olgularla İspat

Bir olgu veya olayı tek başına ispatlama gücüne sahip delil, doğrudan doğruya ya da önemli olgularla ispat adı verilir.

Başka hiçbir ispat aracının olmadığı durumlarda tanık beyanları dahi doğrudan delil sayılır.

Dolaylı Olgularla İspat

Dolaylı ispat araçlarının tek başına ispatlama gücü yoktur. Bunların mutlaka başka verilerle güçlendirilmesi gerekir.

Dolaylı ispat araçları, doğrudan ispat araçlarına ulaşmak için önem arz eder.

İspatı Gerekmeyen Hususlar

İspatı gerekmeyen hususlar genel bilgilerle bilinen şeylerdir. Bir harita, sözlük veya bir araştırmayla öğrenilebilecek hususların ispatına gerek yoktur.

Hakimin Mesleki Bilgi ve Tecrübesi ile Tespit Edebileceği Şeyler

Bu hususların da ispatına gerek yoktur. Örneğin sanığın suçu canavarca hisle işleyip işlemediği hâkimin bilgi ve deneyimi sonucu tespit edilmelidir.

İspat Aracı Olma Yasağı

Bazı delillerin davanın aydınlatılması maksadıyla kullanılamaz.

Örneğin tanıklıktan çekinme hakkına sahip kişilere böyle bir hakka sahip oldukları hatırlatılmadan yapılan yargılamada tanıkların verdiği beyanlar ispat için kullanılamaz.

İspat Konusu Olma Yasağı

Bu kurala göre her şey ispatın konusu yapılamaz. Yani bazı şeylerin ispatlanması söz konusu olamaz.

Örneğin CMK madde 47’de düzenlenen devlet sırları ispat konusu olamaz. Ancak maddenin üçüncü fıkrası bu durumun istisnasıdır. Buna göre alt sınırı beş yıldan fazla olan suçlarda devlet sırrı olsa dahi ispat konusu olabilir.

İspat Konusu Olma Yasağı

Nispi İspat Yasağı

Bu kural, ispat faaliyetini kimin yapmasını belirtir. İspatı yapması gereken kişi dışında başka bir kişinin yapması yasaktır.

Örneğin CMK kimlerin otopsi yapacağını düzenlemiştir. Bunlar arasında sayılmayan hemşirenin otopsi yapması durumu nispi ispat yasağına örnektir.

Delil Değerlendirme Yasakları

Delil değerlendirme yasakları hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin değerlendirilemeyeceğini ifade eder.

CMK madde 217 bu durumu düzenlemektedir. Bu maddenin ikinci fıkrasına göre; “suç hukuka uygun olarak elde edilmiş her türlü delille ispatlanabilir.” Bu hükmün mefhumu muhalifinden, hukuka aykırı olarak elde edilmiş deliller ile suçun ispat edilemeyeceği ortaya çıkar.

Değerlendirme

Anayasa madde 38’e göre hukuka aykırı olarak elde edilmiş bulgular delil olarak kabul edilemez. Söz konusu bu düzenlemenin Anayasa’ya girmiş olması artık kuralın sadece ceza yargılamasında değil idare ve hukuk yargılamasında da geçerli olduğunu göstermektedir.

CMK madde 217/2, suçun hukuka uygun olarak elde edilmiş her delille ispatlanabileceğini belirtirken hem delil serbestisini öne çıkarmakta hem de serbestinin yalnızca hukuka uygun olarak elde edilmiş delillerle sınırlı olduğunu vurgulamaktadır. Bu çerçevede delil elde etme yasağına aykırı olarak elde edilen delilin hükme esas alınamayacağı anlaşılmalıdır.

Hukuka aykırı olarak elde edilmiş delil hiçbir şekilde yargıcın önüne gitmemelidir. Gitse dahi hukuka aykırı olduğu fark edildiği an dosya kapsamından çıkarılmalıdır. Ancak CMK 230/1-b bendi buna aykırı olarak, hâkimin hükümde hukuka aykırı olarak elde edilmiş delile yer vermesi gerektiğini de düzenlemiştir.

Ekin Hukuk Bürosu olarak alanında uzman avukat kadromuzla dava ve işlemlerinizi takip edebilmemiz için bizimle iletişim kurabilirsiniz.

Av. Ahmet EKİN & Stj. Av. Muzaffer TAŞ

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu