Ceza Muhakemesinde Duruşmalı Yargılama Hakkı ve Sözlülük İlkesi

Türk ceza muhakemesinde duruşmalı yargılama, hem Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen “adil yargılanma hakkı”nın hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde yer alan “hakkaniyete uygun yargılama” güvencelerinin doğal bir uzantısıdır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 182 ila 202. maddeleri arasında düzenlenen hükümler, duruşmanın yapılma şeklini, sanığın duruşmada hazır bulunma hakkını, müdafi yardımından yararlanmayı, açık yargılama ilkesini ve delillerin sözlü tartışılmasını kapsamaktadır.
Duruşmanın Amacı ve CMK’daki Sistematik Konumu
CMK m. 182, ceza muhakemesinde kural olarak duruşma yapılmasını ve duruşmanın aleni yürütülmesini temel ilke olarak belirler. Duruşma, kovuşturma evresinde delillerin tartışıldığı, tarafların yüz yüze geldiği ve hâkimin maddi gerçeğe doğrudan ulaştığı aşamadır. Yazılı yargılama yerine sözlülüğün esas alınması, hem delillerin güvenilir değerlendirilmesi hem de tarafların kendilerini ifade edebilmesi açısından kritik öneme sahiptir. CMK m. 182–202 hükümleri, duruşmanın nasıl yürütüleceğine ilişkin ayrıntılı kurallar getirerek yargılamanın adil şekilde ilerlemesini güvence altına alır.
Aleniyet İlkesi ve İstisnaları
Duruşmanın aleniyeti, toplumun yargılamayı görebilmesini, denetleyebilmesini sağlar. CMK m. 182/1 uyarınca duruşmalar herkese açıktır. Ancak kamu güvenliği, genel ahlak, mağdurun özel hayatının korunması gibi gerekçelerle duruşmanın kapalı yapılabileceği düzenlenmiştir.
Aleniyetin kaldırılması ancak gerekçeli bir mahkeme kararı ile mümkün olup istisnai bir uygulamadır. Bu istisna dar yorumlanır ve ceza muhakemesinin doğası gereği aleniyet esastır.
Sanığın Duruşmada Hazır Bulunma Hakkı
Sanığın duruşmada bulunması, savunma hakkının en önemli bileşenlerinden biridir. CMK m. 193, sanığın belirli hâllerde duruşmaya gelmemesi durumunda duruşmanın yokluğunda yapılabileceğini düzenlese de bu istisnalar sınırlıdır. Çünkü sanığın bizzat mahkeme huzurunda görülmesi, hâkimin kanaatinin oluşmasında doğrudanlık ve yüz yüzelik ilkeleri açısından büyük önem taşır.
Sanığın duruşmada bulunma hakkı aynı zamanda müdafi ile birlikte savunma yapabilme ve delilleri sözlü tartışabilme imkânı sağlar. Zorla getirme veya yakalama kararı, bu hakkın değil yükümlülüğün sonucudur; fakat bu durum yine de sanık lehine değerlendirilmelidir.

Sözlülük ve Doğrudanlık İlkeleri
CMK m. 191 ve devamı maddeleri, duruşmanın sözlülük ve doğrudanlık ilkelerine göre yapılmasını düzenler. Hâkimin hükmünü yalnızca duruşmada ortaya konan, yüz yüze tartışılan delillere dayanarak vermesi gerekir. Yazılı beyanlara aşırı dayanılması, yargılamayı sanık aleyhine tek taraflı hâle getirir. Bu nedenle tanık dinlenmesi, bilirkişi açıklamaları ve tarafların beyanları duruşmada sözlü alınır. Yazılı bir savunma sunulabilse de asıl olan sözlü savunmadır.
Bu ilkenin önemi, özellikle avukatların sanık sıfatıyla yargılandığı davalarda daha da belirgin hâle gelir. Çünkü savunmanın özü, yüz yüze tartışma ve hâkim huzurunda sözlü açıklamaya dayanır. Bu nedenle, duruşmasız yargılama uygulamaları sıkı şartlara bağlıdır ve genişletilmesi savunma hakkına aykırılık oluşturabilir.
Müdafi Yardımı ve Silahların Eşitliği
CMK m. 194-200 arasında yer alan hükümler, sanığın müdafi ile temsil edilmesini düzenler. Özellikle müdafinin hazır bulunmadığı hâllerde yapılacak işlemler, adil yargılanma hakkı bakımından hayati öneme sahiptir.
Silahların eşitliği ilkesi gereğince, savunma makamı ile iddia makamı arasında denge sağlanması gerekir. Bu nedenle, duruşmanın duruşmasız yapılması veya delillerin yazılı olarak incelenmesi, savunma hakkını zayıflatabileceği için CMK hükümleri tarafından sıkı şekilde sınırlandırılmıştır.

Duruşmasız Yargılama ve İstisnai Niteliği
Ceza muhakemesinde duruşmasız yargılama, istisnai bir uygulamadır. Basit yargılama usulü veya uzlaştırma gibi alternatif kurumlarda görülebilir. Bunun dışında, özellikle ağır cezayı gerektiren suçlarda duruşmasız yargılama mümkün değildir.
Bu sebeple, bir avukatın ağır ceza mahkemesinde “duruşmasız yargılanması” yönünde verilen kararın açık bir kanuni dayanağa sahip olması gerekir. Aksi hâlde savunma hakkının kısıtlanması ve CMK m. 182–202 hükümlerine aykırılık gündeme gelir. Çünkü ağır ceza mahkemelerinde sözlülük ve yüz yüzelik ilkeleri daha sıkı uygulanmalıdır.
Mahkemenin Duruşmayı Yönetme Yetkisi
CMK m. 203-202 maddeleri, hâkime duruşmayı düzenleme, tarafların konuşma sırasını belirleme, usulsüz davranışları engelleme gibi yetkiler tanır. Ancak hâkimin bu yetkileri sınırsız değildir; savunma hakkını kısıtlayacak şekilde kullanılamaz. Örneğin, sanığın veya müdafinin delil tartışması yapmasını engellemek, hukuka açıkça aykırıdır. Mahkeme düzeni sağlanırken adil yargılanma hakkı her zaman ön planda tutulmalıdır.
Sonuç
CMK m. 182–202 hükümleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Türk ceza muhakemesinin duruşmalı yargılama esasına dayandığı açıkça görülmektedir. Aleniyet, sözlülük, doğrudanlık, yüz yüzelik ve savunma hakkı ilkeleri, adil yargılanmanın temel dayanaklarıdır. Bu ilkeler yalnızca sanığın haklarını korumakla kalmaz; aynı zamanda mahkemenin maddi gerçeğe ulaşmasını kolaylaştırır ve yargılamanın meşruiyetini artırır.
Özellikle uygulamada zaman zaman karşılaşılan “duruşmasız yargılama” girişimleri, CMK hükümlerine ve adil yargılanma hakkına aykırılık oluşturabilir. Bu nedenle, ağır ceza mahkemelerinde görülen davalarda duruşmalı yargılama yapılması esastır ve bundan sapma, ancak çok dar istisnalarla mümkündür.
Sonuç olarak, ceza muhakemesinin özü duruşmadır. Duruşma, adaletin tecelli ettiği, tarafların seslerini duyurabildiği, delillerin tartışılabildiği bir platformdur. CMK 182-202 hükümleri bu platformun adil, şeffaf ve insan haklarına uygun bir şekilde işlemesi için belirlenmiş temel normlardır. Bu normların uygulanması, hem sanığın haklarının korunması hem de toplumun adalet duygusunun sağlanması bakımından vazgeçilmez bir öneme sahiptir.
Av. Ahmet EKİN & Stj. Av. Servet DEMİR




