Suça İştirak

Ceza hukuku, suçun hukuki tanımında yer alan bir fiilin işlenmesi durumunda sadece bu fiili doğrudan gerçekleştiren kişiyi değil, aynı zamanda suçun işlenmesine farklı şekillerde katkıda bulunan herkesi cezai sorumluluk altına almaktadır. Bu duruma hukuk dilinde “suça iştirak” denir.
Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 37. ve devamı maddelerinde detaylandırılan suça iştirak hükümleri, suçun karmaşık doğasına uygun bir şekilde, adaletin tesisi için cezai sorumluluğun kişiselleştirilmesini sağlar. Bu makale, faillik, azmettirme ve yardım etme gibi iştirak biçimlerini hukuki temel ve pratik örnekler üzerinden inceleyerek, cezai sorumluluğun nasıl paylaşıldığını aydınlatmayı amaçlamaktadır.
Asli Faillik: Birlikte Suç İşlemek
TCK Madde 37’nin ilk fıkrası, asli failliği düzenler. Bu hükme göre, bir suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerin her biri, fail olarak sorumlu tutulur. Bu, suçun icra hareketlerine doğrudan katılımı ifade eder. Örneğin, bir banka soygununda, bankaya giren, kasayı açan ve dışarıda gözcülük yaparak kaçışı sağlayan herkes, fiilin icra aşamasına katkıda bulunduğu için müşterek fail kabul edilir.
Bu tür bir iş birliğinde, suçun tamamlanması için her bir failin katkısı zorunludur ve bu ortak irade, onları aynı derecede sorumlu kılar. Müşterek faillik, suç ortaklarının suç fiilini bölüşerek işledikleri, ancak her birinin katkısının suçun bütününü kapsadığı bir durumdur.,
Dolaylı Faillik: Bir Başkasını Araç Olarak Kullanma
TCK Madde 37’nin ikinci fıkrası ise dolaylı failliği ele alır. Buna göre, suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi de fail olarak sorumlu tutulur. Bu, araç olarak kullanılan kişinin eylemlerinin, arkasındaki irade sahibi kişi tarafından yönlendirildiği durumları ifade eder. Örneğin, akıl sağlığı yerinde olmayan birini veya küçük bir çocuğu bir hırsızlık suçunu işlemek için kullanmak, dolaylı failliğe örnek teşkil eder.
Kanun koyucu, bu durumda araç olarak kullanılan kişinin iradesinin sakat olduğunu ve asıl kusurlu olanın onu yönlendiren kişi olduğunu kabul eder. Ayrıca, kusur yeteneği olmayanların araç olarak kullanılması durumunda, failin cezası üçte birden yarısına kadar artırılır. Bu artırım, suçu işlemeye elverişsiz bir kişiyi kullanmanın toplumsal tehlikesini vurgulamaktadır.
Azmettirme: Suç İşleme Kararını Uyandırmak
TCK Madde 38, azmettirmeyi tanımlar. Azmettirme, suç işleme kararını daha önce vermemiş bir kişiye bu kararı verdirmek eylemidir. Azmettiren kişi, doğrudan suçu işlemese de, suçun varlık kazanmasında birincil rolü oynar. Kanun, azmettireni, işlenen suçun cezası ile cezalandırarak, eyleminin ciddiyetini vurgular. Hukukta “azmettiren, fail gibi cezalandırılır” ilkesi, bu duruma işaret eder.
Azmettirme fiilini, üstsoy ve altsoy ilişkisinden doğan bir nüfuz kullanılarak işlenmesi halinde cezanın artırılması, aile içi ilişkilerin manipülatif kullanımının ağır bir suç teşkil ettiğini gösterir. Ayrıca, çocukların suça azmettirilmesi halinde, üstsoy-altsoy ilişkisi aranmaksızın cezanın artırılması, kanun koyucunun çocukları korumaya yönelik hassasiyetinin bir göstergesidir.
Yardım Etme: Suçun İşlenmesine Katkıda Bulunmak
TCK Madde 39, yardım etme kavramını düzenler. Yardım etme, suçun işlenmesini kolaylaştıran, ancak failin icra hareketlerine doğrudan katılmayan bir eylemdir. Yardım eden kişinin cezası, işlenen suçun cezasında indirim yapılarak belirlenir. Bu, yardım eden kişinin sorumluluğunun, asıl fail veya azmettirenden daha az olduğunu gösterir.
Yardım etme, farklı şekillerde ortaya çıkabilir:
- Manevi Yardım: Suç işlemeye teşvik etmek, suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya suçun işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek.
- Maddi Yardım: Suçun nasıl işleneceği konusunda yol göstermek (örneğin bir banka soygunu için plan çizmek), suçun işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak (örneğin hırsızlık için bir araba temin etmek) veya suçun icrasını kolaylaştırmak (örneğin kavgada kullanılmak üzere bir bıçak vermek).
Bu fiiller, suçun işlenmesinde önemli bir rol oynasa da, suça iştirak hiyerarşisinde en alt basamakta yer alır.
Bağlılık Kuralı: Bireysel Sorumluluk
TCK Madde 40’ta yer alan bağlılık kuralı, suça iştirakten sorumlu tutulabilmek için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığını yeterli kılar. Bu kural, suça iştirak eden herkesin, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılacağını belirtir. Yani, bir suç ortağının kusur yeteneğinin olmaması veya yaşının küçük olması gibi durumlar, diğer suç ortağının sorumluluğunu etkilemez. Herkes, kendi fiilinden bağımsız olarak sorumlu tutulur.
Aynı zamanda özgü suçlarda, yani ancak belli bir niteliği (örneğin memur olmak) taşıyan kişinin fail olabileceği suçlarda, bu niteliği taşımayan diğer kişiler sadece azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur. Bu kural, suçun niteliğine uygun bir sorumluluk dağılımı sağlar.
Gönüllü Vazgeçme Nedir?
TCK Madde 41, iştirak halinde işlenen suçlarda gönüllü vazgeçmeyi düzenler. Bu hüküm, sadece suçu tamamlamaktan gönüllü olarak vazgeçen suç ortağının bu hükümlerden yararlanacağını belirtir. Eğer suç, kişinin gösterdiği gayret dışında başka bir nedenle işlenmemişse veya tüm gayretine rağmen işlenmişse de gönüllü vazgeçme hükümleri uygulanır. Bu, suçluyu suçu tamamlamaktan caydırmaya teşvik eden önemli bir hükümdür.
Sonuç
Türk Ceza Kanunu’ndaki suça iştirak hükümleri, suçun işlenmesindeki farklı rolleri detaylandırarak, cezai sorumluluğun adil ve kişisel bir şekilde belirlenmesini sağlar. Bu düzenlemeler, sadece suçun doğrudan icrasını değil, aynı zamanda suçun oluşmasına katkıda bulunan her türlü eylemi cezalandırarak adaletin kapsamını genişletir. Faillik, azmettirme ve yardım etme ayrımı, suçluların cezalandırılması kadar, suça katkı derecesine göre farklılaştırılmış bir sorumluluk anlayışının da bir yansımasıdır. Bu sayede, suçun toplumsal boyutları ve bireysel sorumluluklar dengeli bir şekilde ele alınmış olur.
Av. Ahmet EKİN & Stj. Av. Servet DEMİR