Medeni Usul Hukuku

Medeni Usul Hukukunda İspat (HMK m. 187 vd.)

İspat, dolaylı ve doğrudan olmak üzere 2’ye ayrılır. Kanunda esas olarak doğrudan ispat yer almıştır.

Davacı iddia babında bir vakıa sunar ve bu vakıayı ispat etmek için deliller kullanır.

Belirli vakıaların hangi delillerle ispat edileceği kanun tarafından ayrıca ve açıkça belirtilmiştir. Örneğin: 2500 lira üzerinden hukuki işlem davacı ya da davalı tarafından vakıa olarak dosyaya intikal ettirilmişse, bunun ispat faaliyetinde kullanılacak olan delil mutlak surette yazılı delil olmak zorundadır.

Hali hazırda varlığını sürdüren, sonuçlanmamış vakıalar bir ihtilafın konusu olursa, bu nitelikteki vakıaların ispatında dolaylı ispat yoluna gidilir. Eğer dolaylı yoldan ispat faaliyeti gerçekleştirilecek ise kesin delillerden istifade etme imkanı kanun tarafından, davanın taraflarının üzerinde bir yük olarak getirilmemiştir. İster hukuki işlem olsun ister hukuki fiil olsun, taraflar her türlü delille dayanmış oldukları vakıayı ispat etme imkanına sahiptirler. Örneğin, geçici hukuki koruma tedbiri, ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz, delil tespiti gibi talepler eğer mahkeme intikal etmiş ise bu talebin içinde yer alan vakıaların ispatında hakimi inandırma faaliyeti çerçevesinde her türlü delilin kullanılabilme imkanı vardır.

Bir davada, dilekçelerden dosyaya intikal eden vakıalar göz önüne alınır. Ön inceleme tutanağında yer alan vakıalar ispat konusu olur. Ön inceleme tutanağında ispatın konusunu teşkil edeceğine dair atıf yapılmayan vakıalar, tahkikat aşamasında HMK m. 187/1’e denk gelen vakıalar olsa bile inceleme konusu yapılamaz. Ancak hakim dilekçelerde dermeyan edilmiş vakıaları, ispatsızlık ya da somut delilin bulunmadığından dolayı reddedemez. En azından 144’e müracat edip, bu vakıalarla ilgili olarak izahat istemelidir.

Herkesçe bilinen vakıalar ile ikrar edilmiş vakıalar çekişmeli sayılmaz. Dolayısıyla, ispatları gerekmemektedir.

İkrar (HMK m.188)

İspat faaliyetinde bulunulması gerekmez. İkrar, delil değildir.

İkrar davaya dilekçe ile sunulabilir ya da davada sözlü olarak ifade edilebilir. Sözlü olarak beyanın ikrar olarak değerlendirilebilmesi için, mutlaka HMK m.154’te geçen tutanak düzenlemesine tabi olması gerekir. Tutanağa bağlanmamış bir irade beyanının geçerli olması söz konusu değildir. İrade beyanını ortaya koyan taraf ya da taraf vekilinin mutlaka tutanağın altını imzalaması gerekir.

İkrara rağmen hakim vakıanın ispatına yönelik faaliyette bulunamaz. Bulunursa, bu usule aykırılıktır ve istinaf sebebidir.

Bazı hallere ikrar olsa dahi ispat külfeti kalkmamaktadır. Bu haller kanunda açıkça belirtilmiş olmalıdır. Resen araştırma ilkesinin olduğu durumlarda da aynı şekilde ikrar hakimi bağlayıcı nitelikte değildir.

İstisnai olarak HMK m. 171,220,229’da yer alan hallerde, ikrar zımnen de kabul edilmiştir. Bunlar dışında açık bir irade beyanı olmalıdır.

Yetkisiz ve görevsiz mahkemede yapılan ikrar da geçerlidir; yetkili mahkeme bunu dikkate alarak kararını vermelidir.

Sulh ve arabuluculuk görüşmeleri arasında yapılan ikrar tarafları bağlamaz. Bunlar tutanağa bağlanmış olsalar dahi mahkemede ikrar olarak değerlendirilemezler.

Mahkeme dışında yapılan ikrar için takdiri delil kullanılabilir. Tanık, belge vb.

4 tür ikrar vardır:

  1. Basit ikrar,
  2. Bağlantılı bileşik ikrar,
  3. Bağlantıız bileşik ikrar,
  4. Vasıflı ikrar.

Basit ikrarda, taraflardan birisi hasmın ileri sürdüğü vakıanın gerçekliğini ve geçerliliğini teyit eder. Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 118/1’deki sonuç gerçekleşir. O vakıanın ispat faaliyetinde değerlendirmeye tutulması gerekmez.

Bağlantılı bileşik ikrar, iki tane vakıadan müteşekkildir. Birincisi, davalı tarafın ileri sürdüğü vakıayı teyit eder. İkincisi ise o vakıaya tesir eder nitelikte başka bir vakıayı söyler. Davacı borç verdim diyor. Davalı ise, aldım ama ödedim diyor. Burada davalı ödemeyi yaptığını ispat etmelidir.

Bağlantısız bileşik ikrarda ise iki vakıa arasındaki bağlantı somut değildir. Farklı bir hukuki sebebe istinat eder. Davacı borç verdim diyor. Davalı ise borç aldım ama sonra takas ettik diyor. Takas, ayrı bir hukuki işlemdir. Borç vermeye dair ispat yükü ortadan kalkar, takasın ispat külfeti ise davalı üzerinedir.

Vasıflı ikrar da karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığı kabul edilmekle birlikte, onun hukuki niteliğinin ileri sürülenden başka olduğu bildirilir. Davalı davacıdan 1000 TL aldığını ikrar eder fakat bu parayı ödünç olarak değil, hibe olarak aldığını bildirir. Burada ispat yükü davacıdadır, parayı ödünç verdiğini ispat etmelidir.

İkrardan rücü edebilmek sadece hasmın rızası ile mümkündür, ıslah ile ikrardan geri dönülemez. Yalnızca basit ikrar yargılamanın her aşamasında taraflar açısından ileri sürülebilir.

Davanın tarafında birden fazla kişi varsa, ikrarın geçerli olabilmesi için bütün zaruri arkadaşlar o ikrara intikal etmek zorundadır. Şifahi olarak yapılmışsa, tutanakta hepsinin imzası olmalıdır. Aksi halde o ikrar tesire sahip değildir.

İkrar hiçbir zaman doğrudan doğruya talep sonucuna yönelik değildir. Doğrudan doğruya talep sonucuna yönelik olan kabullenişe davanın kabulü denir.

İspata İlişkin İddia Yükü

Külfet yerine getirilmezse, onu yerine getirdiğimizde elde edilecek sonuçtan mahrum kalınır.

İddia külfeti, talip olduğumuz sonuca ulaşmak için aranan vakıaları mahkemeye taşımak mahkemeyi onlardan haberdar etmektir. Vakıalar dilekçe ile gösterilmek zorundadır. Hasmın muvafakati veya ıslah ile de iddia yükü getirilebilir.

İspata İlişkin Somutlaştırma Yükü (HMK m. 194)

Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar. Hangi delilin hangi vakıanın ispati için gösterildiği açıkça belirtilmelidir.

İspat Yükü (HMK m.190/1-MK m.6)

Kanunda aksi olmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.

İspata İlişkin Delil İkame Yükü

Delil ikame yükü çoğu zaman ispat yükü kendisine ait olan tarafa düşer. Delil ikame yükü, vakıanın ispatı için gerekli olan ispat aracını mahkemeye kimin sunacağını belirler.

Kimi durumlarda ispat yükü iddia sahibindeyken, delil ikame yükü karşı tarafta olabilir.

Taraflar ispat yüküne ilişkin olarak sözleşme yapabilirler.

İspat Ölçüsü

Hakimde ispat araçlarıyla oluşturulan kanaatin ölçüsü kanun koyucuya göre hakimin tam olarak ikna olmasıdır, hiçbir tereddüdünün bulunmamasıdır. Bu hale tam ispat derecesi denir.

Tam ikna olmadığı hallerde ise yaklaşık ispat derecesinden söz edilir. Zayıf ihtimal durumunda hiçbir şekilde ona dayanılarak karar verilmez ancak yaklaşık ispat ölçüsünün yeterli görüldüğü bazı durumlar vardır. Bunun için de açık düzenlemeler aranır aksi halde hâkim yaklaşık ispat ölçüsüyle yetinemez. Bunlardan biri HMK.38’dir: Ret sebebi sabit olmasa bile, merci bunu muhtemel görürse, ret talebini kabul eder.

İspatin Türleri Nelerdir?

İspatın türlerini, ayrı ayrı incelemek gerekmektedir.

  1. Asıl İspat: İspat yükü kendisinde olan tarafın, ispata ilişkin kurallar çerçevesinde gerçekleştirdiği ispat faaliyetidir.
  2. Karşı İspat: Normal ispat, ispat yükünün kendisine düşen tarafın gerçekleştirdiği ispattır. Buna karşılıkHMK.191’de karşı ispattan bahsedilir: Diğer taraf, ispat yükünü taşıyan tarafın iddiasının doğru olmadığı hakkında delil sunabilir. Karşı ispat faaliyeti için delil sunan taraf, ispat yükünü üzerine almış sayılmaz.
  3. Aksini İspat: Fiili karine olarak yahut aksi ispatlanabilir karine olarak kabul edilen bir vakıanın gerçekte öyle olmadığına ilişkin ispat faaliyetidir.

Örneğin: Zilyetlik mülkiyete karinedir ama bu zilyet, elindeki taşınırı haksız bir şekilde ele geçirmiş, çalmış.Dolayısıyla bunu ispatlarsak aksi ispat faaliyetinde bulunmuş oluruz.

  1. Doğrudan-Dolaylı İspat: Doğrudan ispat, ispat aracının bizatihi ispatı gereken vakıayı yansıtması halinde ortaya çıkar. Örneğin, haksız fiili işlenirken gören tanık buna ilişkin beyanda bulunursa bu durumda o, doğrudan ispat faaliyetini gerçekleştirmiş olur.

Buna karşılık ispat faaliyeti doğrudan doğruya ispatı gereken vakıaya ilişkin değil de onun komşu vakıalarına ilişkinse biz buna dolaylı ispat deriz.

Örneğin: Rizikoyu gerçekleştiren olay diyelim ki yangındır. Kişinin de yangın sigortası var ama yangını aslında sigortayı yaptıranın kendisi çıkarmışsa, sigorta şirketinden herhangi bir talepte bulunamaz. Sigorta şirketi bunu doğrudan doğruya ispatlayamıyor ama farklı olgulara dayanarak bunu ispatlarsa bu dolaylı ispat olur mesela burada yıllardır iş yapılıyor, hiç yangın çıkmamış ama sigorta yapıldıktan 1 hafta sonra yangın çıkıyor ayrıca kişi yangının çıktığı gün bidon bidon benzin almış, bina da benzinle yanmış emareleriyle bunu ispat edebilir.

İspata İlişkin Karineler

İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.

Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. İstisnalar dışında karşı taraf, karinenin aksini ispat edebilir.

Karine 2 türdür: Fiili karine ve kanuni karine.

Fiili karineler, herkesçe bilinen vakıalara dayanır (HMK m.187/2) Aksinin ispatı mümkündür. Hayatın olağan akışında gerçekleşen vakıalardan ortaya çıkarlar. Örneğin, ortak alınan piyango biletinde ortakların imzasının olması o ikramiyeyi eşit olarak paylaşacaklarını gösterir; geri geri giden bir araba, diğer arabaya çarptığında; çarptığı araç, o araca arkadan vurmuş olur. Arkadan çarpan kusurlu olur ancak bunun aksi ispat edilebilir.

Yasal karine ise kanunca öngörülmüş ve düzenlenmiş karinedir. Aksinin ispatlanabilmesine izin verilen kanuni karineler, kesin olmayan karinelerdir. Zilyetliğin mülkiyete karine teşkil etmesi böyledir.

Aksi ispatlanamayan karineler de söz konusudur. Örneğin, tapu sicilini herkes bilir, bilmeyenin iddiası kabul edilemez çünkü herkese açıktır.

Ekin Hukuk Bürosu olarak alanında uzman avukat kadromuzla dava ve işlemlerinizi takip edebilmemiz için bizimle iletişim kurabilirsiniz.

Şevval Asude DOĞAN & Av. Ahmet EKİN

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu