Medeni Usul Hukuku

Medeni Usul Hukukunda Deliller

Delil ispat aracıdır. Hukuk yargılaması anlamında delilden söz edilebilmesi için şu 3 vasfı taşıması gerekir:

  1. Vakıa hakkında bilgi taşımaya, vakıayı yansıtmaya mahiyeti itibariyle elverişli olmadır.
  2. Hukuka uygun olarak elde edilmiş olmalıdır.
  3. Delil akla ve bilime uygun olmalıdır.

Delillere ilişkin 2 sistem söz konusudur:

  1. Serbest delil sistemi
  2. Kanuni delil sistemi

Serbest delil sisteminde, yukarıdaki 3 unsuru barındıran her türlü ispat aracı delil olarak kullanılabilir (HMK m.192)

Kanuni delil sisteminde ise ya sadece kanunun belirlediği, vasıf olarak çerçevesini çizdiği deliller kullanılabilir ya da bizim sistemimizde olduğu gibi sadece belli vakıaların kanunun saydığı belli delillerle ispatlanması söz konusudur. Örnek olarak HMK m.200 – 201 verilebilir. Bizim sistemimizde 2 delil sistemi de kullanılmaktadır.

Hukuka Aykırı Elde Edilmiş Deliller (HMK m.189)

Hukuka aykırı olarak elde edilmiş deliller, mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate alınamaz. Bir vakıanın ispati için gösterilen delilin caiz olup olmadığına mahkemece karar verilir. Caiz delil, hukuka uygun elde edilmiş delillerdir.

Hukuka uygun yollarla elde edilebilecek hiçbir delil yoksa ve elimizdeki delil elde edilirken bazı hukuk kuralları ihlal edildiyse, burada ihlalin ağırlığına ve delil kullanıldığında korunacak menfaat/hak arasında bir mukayese yapılır. Ağır bir ihlal söz konusuysa, delil kullanılamaz.

Örneğin, birine uyuşturucu vermek suretiyle beyan almakla; meyhanede kendi isteğiyle içki içerken ki beyanlarını kayda almak bir değildir. İkinci durumdaki ihlal daha hafif bir ihlaldir.

Hukuka uygun bir delilin olduğu durumlarda, elde edilmiş hukuka aykırı deliller bir ispat aracı olarak kullanılamaz.

Delillerin Gösterilmesi

Delilerin ikamesi, davacının dava dilekçesinde, davalının cevap dilekçesinde, yazılı yargılama usulünde ikinci cevap dilekçelerinde belirtmiş oldukları delillerle mahkemeye sunmalarıdır. HMK m.140/5 ve 145 delil gösterilmesine ilişkin maddelerdir.

Delillerin hasredilmesi durumu şöyledir, taraf eğer delillerim bundan ibarettir derse, hakim bununla birlikte artık o tarafın delillerini hasrettiğini düşünür ve bundan sonra o tarafın delil göstermesine hiçbir şekilde izin vermez. HMK 145. madde ile bunun geçerliliğinin kalktığı düşünülürken, Yargıtay bu maddeyi dar yorumlamaktadır. HMK m. 196’ya göre, delil gösteren taraf, karşı tarafın açık izni olmadıkça, o delile dayanmaktan vazgeçemez.

HMK m. 219. maddeye göre ise, elimizdeki delili sunmaktan vazgeçersek ve karşı taraf da delilin sunulmasını isterse, biz bu delili sunmak durumunda kalırız. Aksi halde karşı tarafın beyanını kabul etmiş sayılırız. Kişi belgenin nerede olduğunu bilmediğini beyan ediyorsa, yemin teklif edilir.

HMK m. 197’ye göre, tüm deliller birlikte ve aynı duruşmada incelenmelidir.

Kesin Deliller-Takdiri Deliller

Hakimin takdir yetkisini ortadan kaldırıp kaldırmamasına göre delilleri kesin ve takdiri olarak ikiye ayırırız.

Eğer bir vakıaya ilişkin olarak hakimin takdir yetkisi, o delilin sunulmuş olması halinde tamamen kalkıyorsa, biz bu delillere kesin delil deriz. Kesin deliller: senet, yemin ve kesin hükümdür.

Buna karşılık, o delille ilgili vakıa hakkında hakimde bir kanaat oluşturması bakımından bunu değerlendirmeyi kanun tamamen hakime bıraktıysa, bunlara da takdiri delil deriz. Takdiri deliller: tanık, keşif, bilirkişi ve kanunda düzenlenmemiş diğer uygun delillerdir.

Kesin delillerde hakim kararını bu delilleri göz önünde bulundurarak vermek zorundadır. Takdiri delillerde ise tek takdiri delil olarak ifade edilebilecek olan ispat aracı tanık delilidir. Diğer takdiri deliller için hakimin ikna olabileceği diğer yöntemler de söz konusudur.

Örneğin, bilirkişi raporuna hakim güvenmemiş, bir başka bilirkişi de aynı sonuca ulaşabilir, ona inanmak durumunda kalır.

Takdiri Deliller

Takdiri deliller, sunulan birtakım belgeler, tanık, bilirkişi, keşif ve uzman görüşüdür.

Belge (HMK m.199)

Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile ekonomik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları kanuna göre belgedir.

Tanık

Uyuşmazlığın halli bakımından önem taşıyan bir vakıa hakkında duyu organlarıyla edindiği bilgiyi daha sonra mahkemeye sözlü olarak aktaran kişiye tanık, onun beyanına da tanık beyanı denir. Davada taraf olmayan kişiler tanık gösterilebilir.

İhtiyari dava arkadaşları, kendi taraflarındaki kişiler için tanık olabilirler. Çünkü ihtiyari dava arkadaşlığında, dava arkadaşı kadar dava vardır. Her biri karşı taraftaki herkesle davalı durumundadır.

Mecburi dava arkadaşlığında bu mümkün değildir. Bir kimsenin avukatı aynı zamanda o kişinin tanığı da olabilir. Yasal temsilci ise aynı zamanda tanık olamaz.

Tanıklıkta taraf olmadığı sürece herkes bunu yapabilir, yasaklılık-ret sebebi yoktur. Ayırtım gücünün olması yeterlidir, ergin olmak veya tam ehliyet zorunlu değildir. Ayırtım gücü her vakıa için ayrı ayrı değerlendirilir.

Tanık sayısı konusunda herhangi bir sınırlama söz konusu değildir. Mahkeme tanıklardan bir kısmını dinleyip yeter derecede bilgi edindiyse, geri kalanları dinlemek zorunda değildir.

Tanık deliline müracaat edebilmek için bunu mutlaka dilekçede belirtmemiz gerekir. Bir vakıaya ilişkin olarak bütün tanıkların hepsi bir arada olmak üzere tek bir liste olarak dilekçeyle mahkemeye bildirilmelidir. Listede yer almayanlar tanık olarak dinlenemez ve sonradan ikinci bir liste verilemez.

Tanık delili sunulduktan sonra, hakim tanık deliline müracaat edilip edilmeyeceğini resen değerlendirir. Tanık deliline müracaat edilmeyeceği kanaatine varırsa, o takdirde hasmın muvafakati aranır. Hasım muvafakat etmezse tanıklar dinlemez.

Gösterilen tanıklar mahkeme tarafından mahkemeye çağırılır. Bunun için taraflara yüklenmiş bir yükümlülük yoktur; yükümlülük mahkemededir. Mahkeme çağırır, gelmezlerse zorla getirtir.

Taraf, tanıkları getirirse; tebligat yapılmasa da mahkeme dinler.

Davetiye, duruşma gününden en az 1 hafta önce tanıklara tebliğ edilmelidir.

Tanıklık yapmak herkes için zorunluluktur.

Tanık

Hukuk Muhakemeleri Kanunu

Madde 245-

(1) Kanunda gösterilen hükümler saklı kalmak üzere, tanıklık için çağrılan herkes gelmek zorundadır.

Usulüne uygun olarak çağrıldığı hâlde mazeret bildirmeksizin gelmeyen tanık zorla getirtilir, gelmemesinin sebep olduğu giderlere ve beş yüz Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına hükmolunur.

Zorla getirtilen tanık, evvelce gelmemesini haklı gösterecek sebepleri sonradan bildirirse, aleyhine hükmedilen giderler ve disiplin para cezası kaldırılır. 

Madde 253-

(1) Tanık, kanuni bir sebep göstermeden tanıklıktan çekinir, yemin etmez veya göstermiş olduğu sebep mahkemece kabul edilmemesine rağmen tanıklık yapmaktan çekinirse beş yüz Türk Lirasından beş bin Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına ve bu yüzden doğan giderleri ödemesine hükmedilerek, yeniden dinlenilmek üzere yargılama başka güne bırakılır.

(2) Tanık kendisine sorulan sorulara cevap vermez veya yemin etmemekte direnirse o mahkemece 2haftayı geçmemek üzere disiplin hapsine mahkûm edilir.

İki hafta disiplin hapsi dışında başka herhangi bir şey yapılamaz.

Kural olarak tanık, mahkeme huzurunda dinlenmelidir ancak HMK m. 246’ya göre, tanığa soru kağıdı gönderilerek de tanık beyanı alınabilir. Bu hakimin takdirindedir.

HMK m. 247 vd. uyarınca tanıklıktan çekinmek mümkündür. Sır sebebiyle, menfaat tehlikesi nedeniyle ve kişisel sebeplerle çekinmek mümkündür.

Ayrıca kamu görevlileriyle ilgili olarak 242. madde; kamu görevlilerin icra ettikleri kamu görevi sebebiyle vakıf oldukları bilgileri, kendilerinden tanık sıfatıyla mahkemeye aktarmaları istendiğinde izin almalarını açıkça belirtmiştir.

Tanıklıktan Çekinme Hakkının İstisnaları (HMK m.251)

Tanıklıktan çekinme hakkının istisnaları şunlardır:

  1. Bir hukuki işlemin yapılması sırasında tanık olarak bulundurulmuş olan kimse o işlemin esası ve içeriği hakkında,
  2. Aile bireylerinin doğum, ölüm veya evlenmelerinden kaynaklanan olaylar hakkında,
  3. Aile bireyleri arasında, ailevi ilişkilerden kaynaklanan mali uyuşmazlıklara ilişkin vakıalar hakkında,
  4. Taraflardan birinin hukuki selefi veya temsilcisi olarak kendisinin yaptığı işler hakkında, tanıklıktan çekinilemez.

Bunlar da tanıklıktan çekinemeyeceklerdir.

Tanığın Dinlenmesi

HMK 255. madde tanıklara itiraz imkânını getirmiştir:

Tanığın davada yararı bulunmak gibi tanıklığının doğruluğu konusunda kuşkuyu gerektiren sebepler varsa, bunu iki taraftan biri iddia ve ispat edebilir.

Tanık, usulüne uygun olarak mahkemeye çağrılır. Çağrılan tanıklar mahkeme huzurunda bizatihi hâkim tarafından dinlenir. Ve tanığın dinlendiği duruşmada mutlaka taraflar hazır bulunmalıdır. Tanıkların mahkemeye gelmeleri mümkün değilse bulundukları yerde naip hâkim eliyle dinlenirler. Başka bir yargı çevresindeyseler istinabe yoluyla dinlenebilirler.

Tanık, olayın ciddiyeti, tanığın yaptığı görevin görülmekte olan dava bakımından önemi, doğruyu söylememesi durumunda ortaya çıkabilecek sonuçlar hakkında aydınlatılır. Bundan sonra, henüz sorguya başlamadan önce tanığa 258. maddeye göre yemin verdirilir.

Tanığa sorular sözlü olarak sorulur. Alınan cevaplar tutanağa yazdırılır. Taraflar, asil olarak davada bulunuyorlarsa ancak hâkim üzerinden sorulması istedikleri soruları tanığa yöneltebilirler. Hâkim uygun görürse bu soruyu sorar. Ama tarafları avukatlar temsil ediyorsa bu takdirde avukatlar, doğrudan doğruya tanığa soru sorabilirler.

Dinleme bittikten sonra tutanak imzalanır.

Bilirkişi (HMK m.266 vd)

HMK m. 266- (1) Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.

Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.

HMK m.266 ve 279’a göre, hukuki konularda bilirkişiye gidilemez. Bilirkişi de bu konuda görüş bildiremez. Ancak uygulamada hukuki konularda da bilirkişiye gidilmektedir. Hakimin bunu yapması durumunda disiplin cezası gündeme gelir.

HMK m.272’de bilirkişinin yasaklılığı ve reddi düzenlenmiştir.

Hâkimler hakkındaki yasaklılık ve ret sebepleri bilirkişilere de tanınmıştır. Hâkimler hakkındaki yasaklılık sebeplerinden birinin bilirkişinin şahsında gerçekleşmesi üzerine o kişinin bu konuda bilirkişilik yapması yasaklıdır.

Bilirkişinin reddedilmesi durumunda doğrudan doğruya hâkim bunu değerlendirecek ve o konuda kararı verecektir. Bu karar kabule ilişkinse kanun yoluna müracaat edilemez.

Tüzel kişiler de bilirkişilik yapabilmektedir. Hakim, teknik bilgiyle çözülebilecek vakıa hakkında bilgi sahibi olsa da bilirkişiye gitmek zorundadır.

Örneğin, hakim mimarlık fakültesini de bitirmiş. Bu konuda gelecek bir vakıa hakkında bilgisi var ancak yine de bilirkişiye gitmek zorundadır.

Bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilir. Taraflar rapordaki eksikliklerin veya yanlışlıkların tamamlanması için mahkemeye müracaat edebilirler. Bunun üzerine de mahkeme ya ek rapor alır ya dayeni bir bilirkişi atar.

Bilirkişiye mahkeme, özel veya teknik konuda taraflar istemese bile başvurabilir. Masrafı taraflarca karşılanır. Karşılanmazsa, hazine karşılar.

Bilirkişinin mutlaka bölge adliye mahkemeleri nezdinde tutulan bilirkişilik bölge kurumlarındaki sicile kayıtlı olması gerekmektedir.

Bilirkişinin Hukuki Sorumluluğu

Bu konu HMK m. 285 ve 286. maddelerde düzenlenmiştir.

Hâkimin hukuki sorumluluğuna paraleldir. Bu sebeple kanun, bilirkişinin sorumluluğunu kasıt ve ağır kusurla sınırlandırmıştır; bu rapor hükme esas alınmalıdır ve bu esastan doğan bir zarar meydana gelmiş olmalıdır. Bu durumlarda, devlete karşı tazminat davası açılabilir. Hafif kusurdan bu anlamda sorumlu tutulamayacaktır.

Bilirkişi raporu hükme esas olmadıysa sadece almış olduğu ücret nezdinde haksız fiil hükümleri çerçevesinde dava açılabilir.

Tazminat davası, gerçeğe aykırı raporun ilk derece mahkemece hükme esas alındığı hallerde; bu mahkemenin kendi yargı çevresi içinde yer aldığı bölge adliye mahkemesinde açılır.

Keşif (HMK m.288 vd)

Hâkimin, resen müracaat edebileceği, taraflar talep etmemiş olsalar bile taraflarca hazırlama ilkesinin geçerli olduğu davalarda da taraflar, dayanmamış olsalar bile hâkimin başvurabileceği bir delildir.

Keşif, uyuşmazlık bakımından önem taşıyan vakıaya doğrudan doğruya yönelik olabileceği gibi başka bir vakıanın aydınlatılması için de yapılabilir.

Keşfe Yetkili Mahkeme

Keşif, davaya bakan mahkemece icra edilir. Keşif konusu, mahkemenin yargı çevresi dışında ise inceleme istinabe suretiyle yapılır. Keşif konusu, büyükşehir belediye sınırları içerisinde ise inceleme, davaya bakan mahkeme tarafından da yerine getirilebilir. (HMK.289)

Keşif sırasında yapılan işlemler tutanağa geçirilir. Dolayısıyla, keşif icrasında zabıt katibinin bulunması zorunludur.

Keşfin yapılmasına; ispat yükü kendisine düşen taraf, ispat yükü kendisine düşmeyen taraf ve üçüncü kişi katlanmak zorundadır. Haklı bir gerekçe dışında bu kişiler keşfe katlanmak zorundadır.

İspat yükü kendisine düşen taraf keşfin yapılmasına karşı gelirse, bu durumda o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılır. Vakıa ispatlanamadığı için, yok sayılır.

İspat yükü kendisine düşmeyen taraf keşfin yapılmasına karşı koyarsa, bu durumda iddia edilen vakıayı kabul etmiş sayılır.

Üçüncü kişi de keşfe katlanmak zorundadır ancak tanıklıktan çekinme sebeplerine dayanarak keşfe itiraz edebilir. Hakim, keşif icrasına zorla kararı- verebilir.

Herkes, soybağının tespitiyle ilgili olarak kendi vücudundan kan veya doku örneğinin alınmasına rıza göstermek zorundadır. Davalı taraf buna rıza göstermezse, bundan beklenen sonuç aleyhine doğmuş sayılır.

Uzman Görüşü (HMK m.293)

Hukuk konularında ismi öne çıkmış kişiler, çoğunlukla akademisyenler mahkemeye, taraflardan birisinin kendisine müracaatı üzerine hazırladığı hukuki bir görüş sunabilir.

Hukuki değerlendirmeler, mahkemece dikkate alınmak zorundadır. Getirilen uzman görüşleri hasımca kabul edilirse, o konuya ilişkin bir delil sözleşmesi yapılmış olur. Karşı çıkarsa, getiren tarafın beyanı olarak dikkate alınır.

Ekin Hukuk Bürosu olarak alanında uzman avukat kadromuzla dava ve işlemlerinizi takip edebilmemiz için bizimle iletişim kurabilirsiniz.

Av. Ahmet EKİN & Şevval Asude DOĞAN

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu